Federal hükümetin 2026 bütçesini oylatmak isteyen Trump, bu bütçeyi “büyük ve güzel yasa” olarak nitelendirdi, ki bu yasa zenginler için gerçekten de öyle. Trump’ın ilk görev döneminde uygulamaya koyduğu ve bu yıl sona ermesi gereken yıllık 100 milyar dolarlık vergi indirimi, kalıcı hale getirilmek üzere.
Bu bütçe, en yoksulların bazı sağlık hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanmasını sağlayan Medicaid’e de saldırılar içeriyor. Medicaid’den yararlanmak için birkaç saat çalışmak zorunlu hale getiriliyor, bu da Kongre bütçe ofisine göre on milyon kişiyi bu yardımdan mahrum bırakacak. Bir Cumhuriyetçi senatör bile buna karşı çıkıyor, çünkü bunun “işçilere ve onların çocuklarına” saldırmak olduğunu söylüyor ve şöyle ekliyor: “Missouri’nin [seçildiği yer] sakinlerinin %20’sinden fazlası Medicaid’e sahip, bunu istedikleri için değil, özel sağlık sigortası ödeyemeyecek kadar fakir oldukları için.”
Trump, işçi seçmenlerine Medicaid’de hiçbir kesinti yapmayacağına söz vermiş, bu kesintileri başlangıçta 2029’da yapmayı planlamış ve “büyük ve güzel yasasını” değiştirecek Cumhuriyetçileri önceden hain ilan etmişti. Ancak Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi çoğunluk, bütçe açığının kontrol altına alınması adına bu kesintilerin 2026 sonunda yürürlüğe girmesini istedi. Şimdi karar verme sırası Senato’da.
Askeri bütçenin 1000 milyar dolarlık bütçesine ek olarak, teorik bir füze savunma sistemi için 150 milyar dolar harcamak söz konusu olduğunda, artan federal borç artık gündemde değil. Milyarderleri sevindiren vergi indirimleri oylaması sırasında da aynı.
Buna karşılık Trump, göçmen işçilerin ailelerine gönderdikleri paraya %3,5’luk ek vergi uyguluyor. Her yıl 65 milyar dolar, çoğunlukla Latin Amerika ve Afrika’daki yoksul ülkelere aktarılıyor. Bu miktar, Guatemala ve Haiti’nin GSYİH’sının (Gayrisafi yurt içi hasıla) %20’sine denk geliyor. Ancak zaten vergi ödeyen bu işçiler, ailelerini geçindirmek için kendilerinden kesilen maaşlarının bir kısmının ikinci kez vergilendirilmesine maruz kalacaklar.
Yabancı düşmanı demagoji konusunda her zaman ön saflarda yer alan Trump, Yüksek Mahkeme’den 350.000 Venezuelalı göçmenin bugüne kadar yararlandığı koruma statüsünün askıya alınmasını onaylatmayı başardı. Bu göçmenler tutuklanıp ABD’den sınır dışı edilebilirler. Kübalı, Haitili ve Nikaragualı göçmenler, sıradaki hedeflerin kendileri olacağından korkuyorlar ve milyonlarca başka göçmen de çok endişeli.
Trump böylece işçi sınıfının bir büyük bölümüne saldırıyor. Onun için oy veren ve diğer işçiler gibi enflasyon nedeniyle maaşlarının erimesine maruz kalan beyaz işçilere Trump, onları memnun etmek için ırkçı önyargılarını sergilemekten başka bir şey sunmuyor. Bunu, beyazlara karşı ırkçı bir rejim yönettiği suçlamasıyla karşı karşıya olan Güney Afrika’nın siyahi cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeyi sahnelemek suretiyle yaptı.
Trump, üniversite elitine karşı “orta kesim Amerikalıların” temsilcisi olduğunu da iddia ediyor. Geçen yıl üniversitelerde ABD’nin İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü korkunç savaşa verdiği desteği protesto eden gösteriler düzenlendiğinden beri, Trump üniversiteleri antisemitizmle suçluyor ve onları hizaya getirmek istiyor. Bu nedenle Harvard Üniversitesi’nin federal fonlarını kesti. Ondan FBI’ya protestocuların kimliklerini bildirmesi, bu protestolara karşı çıkmayan öğretmenleri kovması ve son olarak yabancı öğrencileri kabul etmemesi isteniyor.
Trump, yasalar ona bu hakkı vermese bile, her şeyi dayatmak istiyor. Bazı kurumlar kendi ayrıcalıklarını savunmak için direniyor olsa da, bu direniş çok zayıf. Er ya da geç, ABD işçi sınıfı kendisi Trump ve kapitalistlerin girişimlerine karşı ayağa kalkmak zorunda kalacak. (LO, 27.05.25)