Emperyalizmin ayrıcalıklı bir jandarması
Kendi kendilerini çok demokratik bulan ABD, İngiltere ve Fransa’yı, bu azılı diktatörlük rejimi hiç rahatsız etmiyor. Öyle ki 28 Ekim 2016’da Suudi Arabistan, Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komisyonu’na yeniden seçildi. Bölgede başka diktatörlükler de var ama Suudi Arabistan onların en fecisi. İsrail’den sonra, genel düzeyde ABD’nin, özel düzeyde daha çok ABD petrol şirketlerinin çıkarlarının en büyük savunucusu da Suudi Arabistan. Verdiği hizmetlerin listesi oldukça uzun.
Suudi Arabistan, 1950’li yıllarda Arap milliyetçiliği akımına ve Sovyetler Birliği’ne yaklaşan Nasır rejimi ve benzerlerine karşı bir set görevi üstlenmişti. 1970’li yıllarda, tıpkı İran Şah rejimi gibi, bölgede güvenlik direği görevi yaptı: ABD’nin, Suudi Krallığı için yaptığı askeri harcamalar 1970’te 16 milyon dolar iken 1972’de 312 milyon dolara tırmandı. Suudi rejimi, 1991’de Körfez Savaşı esnasında, Irak’taki Saddam Hüseyin rejimine karşı destek verdi. Hatta Suudi dini liderleri (Ulema), ABD birliklerinin Kuveyt’e geçmeden önce Suudi topraklarında konuşlandırılmasına izin veren özel bir fetva bile yayınladı. Suudi Arabistan ayrıca, 1980’li yıllarda Afganistan’daki Taliban’a mali destek vererek ABD’ye yardımcı oldu. Ancak Taliban, ABD’nin ümitlerini boşa çıkardı, çünkü onlar Sovyet askerlerinin, Afganistan’dan çekilmesinden sonra, 1988-1989 arasında, ülkedeki kargaşa ortamına çözüm getiremediler. Talibanlar, Suudi ve Pakistan desteği olmadan bölgeye egemen olamazlardı. Aynı şekilde Suudi Arabistan’ın, Yemen’de sürdürdüğü savaş, ABD’li yöneticilerin onayı ve desteğiyle yapılıyor. Ancak Suudi rejiminin ABD’ye karşı gösterdiği bu sadakatin büyük bir bedeli var ve onu da Ortadoğu’daki kitleler ödüyor.