Suudi Arabistan: Emperyalizmin bir orta direğinin hevesleri

Şii Husilerin bölgeye egemen olması durumunda Suudi Arabistan rejimi büyük tehlikeye girer; çünkü Suudi krallığının temel geliri olan petrolün büyük bir kısmı krallıktaki şii azınlığın yaşadığı bölgelerde bulunuyor.

Savaşın sürdürülmesi kitleler için büyük felaket 2011’de Arap Baharı nedeniyle, Yemen’de kitlelerin harekete geçmesiyle diktatör Ali Abdullah Salih’in iktidarı sarsıldı. Suudi Arabistan, yangını söndürmek için yeni bir iktidarı başa getirme çabasında ABD’ye destek verdi. ABD ve Suudiler birlikte hareket ederek iktidara, rejimin ikinci numarası olan Abu Rabbo Mansur’u getirdi. Başkan Salih, 23 Kasım 2011’de iktidarı devretmeyi öngören anlaşmaya imza attı. 21 Şubat 2012’de ise Hadi başkan seçildi. Ancak yeni iktidar, Husi milislerin müdahalesi sonucu yeniden sarsıldı.

Husiler Kuzeye hakim oldu ve Başkent Sana’ya kadar geldi, birkaç yıl önce onlara karşı savaşan Salih’in ordusunun bir bölümü ile anlaştı. Sonuçta Hadi Suudi Arabistan’a kaçmak zorunda kaldı ve böylece Salih iktidarını korudu.

İşte bu yeni durum karşısında yeni Suudi Savunma Bakanı Muhammed Bin Salman 26 Mart 2015’te, resmi görüşe göre 9 Arap ülkesinin iş birliğiyle (bunlardan ikisi Körfez İşbirliği Teşkilatı üyesi) savaş başlattı. Söz konusu olan, birkaç gün içerisinde Husileri yenip Hadi’yi yeniden iktidara getirmekti. Aradan iki buçuk yıl geçtikten sonra durumu görüyoruz. Salih, geçen 2 Aralık’ta Suudi’lere bir çıkış kapısı sunmak amacıyla, açıkça “eski sayfaları kapatmak” istediğini ve Husilerle yaptığı geçici anlaşmayı bozduğunu duyurdu. Ancak hemen 2 gün sonra katledilmesi, bu olanağı ortadan kaldırdı.

O zamandan beri bombardımanlar ve Suudi Arabistan’ın uyguladığı ambargo devam ettiği için Yemen’deki kitleler, emperyalist ülkelerde üretilen ve Suudilerin attığı bombalarla öldürülüyor. Aslında bu savaşı sadece Suudi güçleri sürdürüyor: Sözü edilen koalisyon sadece laftan ibaret. En sonunda Mısır açıkça karada savaşmak için asker göndermeyeceğini açıkladı; Pakistan Meclisi her türlü katılıma karşı veto kararı aldı; geriye kalan diğer üye ülkelerin katılımı ise sadece sembolik. ABD askeri güçleri, El Kaide dışında, doğrudan müdahale yapmıyor. Göründüğü kadarıyla ABD yöneticileri, müttefiklerini tek başına bırakıp bataklığa saplanmasını tercih ederek açıklamalarla desteklediğini duyurmakla yetiniyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Remsilcisi Nikki Haley 14 Aralık’ta yaptığı bir açıklamada, Husilerin Suudi topraklarındaki bir havalimanına fırlattığı füzenin İran kaynaklı olduğuna ilişkin “tartışma götürmez delilleri” olduğunu duyurdu. Ancak bu deliller, tıpkı Georges W. Bush’un Irak işgalini meşru kılmak için iddia ettiği kitlesel imha silahlarının hiçbir zaman ispat edilmemesine benziyor.

Riyad iktidarı, İran’ın Suudi Arabistan’a yönelttiği “doğrudan askeri saldırganlığı” kınamaya devam ediyor, tıpkı 4 Ekim’de Muhammed Bin Selman’ın yaptığı gibi. Dini liderler de “dinsiz imansız” Şiilere karşı kinlerini kusuyorlar. Ancak İran için Yemen öncelikli değil.