KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) cumhurbaşkanlığı seçimleri Erdoğan hükümeti için büyük bir şamar oldu

Pazar 19 Ekim'de KKTC'de yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerini bu defa bütün müdahalelerine (örneğin eski içişleri bakanı Süleyman Soylu ve Başbakan ve diğer ileri gelen kişileri KKTC'ye göndermelerine ve de hükümet ve devlet olanaklarını da kullanmış) olmalarına rağmen sonuçları hiç de değiştiremedi. Muhalefet partisi Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) oyların yüzde 62.76'sını alarak , oyların sadece yüzde 35.81'ini alan sağcı aday Tatar'ı büyük bir yenilgiye uğrattı. Böylece muhalefet adayı Tufan Erhürman yeni Cumhurbaşkanı oldu.

Tabii ki Ersin Tatarı'ın arkasında bir kitle desteği olmadığı gibi, 2020 yılındaki seçimleri bir sürü dolaplar çevirerek ve de rakibi Mustafa Akıncı'yı ve arkadaş ve yakın çevresindeki kişileri MİT aracılıyla açıkça tehdit etmişlerdi. Akıncı sadece birkaç bin oyla ikinci turda Tatar'a yenilmişti. Bu son seçimlerde muhalefet, başta Akıncı'nın partisi olmak üzere CTP adayını açıkça desteklediler. Daha da önemlisi Tatar ve sağ partileri cephesi yaptıkları yolsuzluklar ve gerici politikalar nedeniyle kitlelerin gözü önünde tamamen yıprandılar. Örneğin 2020 yılında AKP-MHP iktidarının açıkça KKTC toplumuna Türkiye'de uyguladıkları geri politikaları dayatmaya çalıştı. Basit 2 örnek: Tatar hükümeti KKTC'de lise ve orta okullarda baş örtüsünü dayatmak istedi. Ama hem sendikaların ve hem de kitlelerin büyük tepkileri karşısında geri adım atıldı. Hatta Türkiye'nin son kozu, destek için Cübbeli tarikatını gönderdi. Bölgenin en laik toplumu olan Kıbrıslı Türkleri, bunu hiç de yutmadıkları gibi: Tatar'a oy versinler diye Cübbeliyle etkilemeye çalışmanın alay konusu olmaktan başka bir etkisi olmadı.

Tabii en önemli etken kitlelerin ekonomik çöküş nedeniyle düştüğü içler acısı durumdur. İktidar kendi çevrelerini kayırıp, rüşvet ve yolsuzluklarla, sahte diploma skandalı gibi olaylarla kitlelerin güvenini tamamen yitirdi. Türkiye ekonomisinin çöküşünden tamamen etkilenen Kuzey Kıbrıs'ta da enflasyonun zirve yapması kitleler arasında geçim sıkıntılarını ve sefaleti önemli oranlarda artırdı. Ama diğer yandan Erdoğan iktidarı Türkiye'de yaptığı gibi saraylara ve camilere milyarları harcayıp “ne oldum delisi” politikalarını KKTC'de uyguladı. Örneğin Erdoğan kararıyla Lefkoşa'da yapılan külliye çok tepki çekti. Üstelik bu “saray” binanın ada mimarısına da uymayan yapısıyla tepki çekti. Üstelik Erdoğan'nın eski Cumhurbaşkanı binası hakkında “gecekondu” gibi laflar etmesi bardağı daha da taşırdı. Tüm bu siyasetlere karşı çıkan sendikalar için “marjinal, beslemeler” diye hitap etmişti.

Dünyada resmen tanınmayan KKTC bugün kara para merkezi olarak görülüyor ve de fuhuş, yasa dışı bahis, insan ticareti, uyuşturucu çeteleri ve tetikçilerle anılıyor. Hükümet bu yıl, şimdiki kumarhane sayısını ikiye katlayacak bir düzenlemeyi meclisten geçirdi.

1974 Kıbrıs harekatından sonra ada ikiye bölünmüştü. Ekonomik açıdan KKTC sınırları içerisinde Kıbrıs'ın tüm sanayisinin yüzde 70'i KKTC sınırları içerisinde bulunuyordu. Bu küçük de olsa üretime dayalı sanayi sıfırlandığı gibi bunun yerine getirilen “ekonomi” üç KKK ile özetleniyor. Kara para, Kumarhane ve Kerhane olarak özetleniyor.

Seçim sonuçları hakkında MHP lideri Bahçelinin söyledikleri de çok anlamlıdır: biz bu seçimleri tanımıyoruz, sonuçlar iptal edilmeli ve KKTC 82'inci vilayet olmalı!

Şimdi CTP iktidarını temsil eden Tufan Erhürman'ın ne yapacağını tahmin etmek çok zor değil: maalesef Fransa'da 1980 seçim zaferinden sonra sol koalisyonun ve İspanya'da Podemos ve Yunanistan'da Siriza'nın “enkaz aldık” bahaneleriyle yaptıklarını unutmamak gerekir.

Emekçiler üretimden gelen güçlerini kullanarak: “Yeter artık” demeli.

(30.10.25)