Son günlerde Türkiye'nin en büyük gündemi Erdoğan'nın ABD ziyareti ve ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşme ve bu görüşme ile Erdoğan'nın nasıl Trump'ın “güven ve desteğine sahip olduğunun” resmi medya tarafından ısrarlarla ön plana çıkarılmasıdır. Tabii Erdoğan'nın bu şovu için Türkiye çok büyük bir bedel ödedi: 20 yıl boyunca, ucuz Rus doğal gazı yerine ABD'den iki kat pahalı sıvı kaya gazı alacak ve de çok büyük güvenlik sorunları olan Boeing uçaklarından 250 tane sipariş vermiştir.
Erdoğan iktidarı son yıllarda sürekli bir şekilde yıprandı ve yıpranmaya da devam ediyor. Bu yıpranma ekonomik alanda milyonlarca emekçinin ve emeklinin her geçen ay fiyatların sürekli bir şekilde artmasının yol açtığı satın alma gücünün erimesi sonucu ortaya çıkan yoksulluk ve artık ay sonunu getirmenin çok zor olmasından ve de artık insanların çoğunun sağlıklı beslenme olanağının yok olmasından dolayıdır.
Öyle ki artık sorun sadece muhalefet saflarındaki kitlelerin tepkileri ile sınırlı değildir. AKP'ye oy veren kitlelerin de önemli bir kısmı hem AKP'ye oy vermiyor hem de açıkça hoşnutsuzluklarını ifade ediyorlar. Son belediye seçimlerinde AKP'nin uğradığı hezimet bunun en somut örneğidir. Başka bir çarpıcı örnek yıllardır başörtülü olan tanınmış bir kadın aydın Berrin Sönmez 3 Ağustos günü açık bir tavır koyarak hem hükümete hem de ona bağlı olan Dini kurumları protesto etti ve “Baş örtümü hükümetin ve dinci kurumların yüzüne atıyorum” dedi.
AKP iktidarının feci yıpranması Cumhur ittifakı saflarında da farklı şekillerde açıkça ortaya çıkıyor: bazı Emniyet müdürleri görevlerinden alındı ve AKP'nin örgütü Eylül ortasında düğmeye basılmış gibi 8 il başkanını görevden istifa ettirdi. Erdoğan'nın ABD ziyareti esnasında ortağı Devlet Bahçeli'nin basına verdiği açıklamalarda hiç çekinmeden Türkiye'nin Rusya ve Çin ortaklığına (TRÇ) katılmasının gerekli olduğuna değinmesi kolay yutulacak bir lokma olmasa gerek!
Kötü gidişat ekonominin her alanında kendini gösteriyor. Tarımdaki çöküş tarım ihracatında önemli bir yer alan ülkenin artık önemli ölçülerde tarım ürünlerinde ithalat yapması zorunda kaldığını gösteriyor. Kötü gidişat ekonomide önemli bir rol oynayan tekstil sektöründe de yaşanıyor. Örneğin Evrensel gazetesi verilerine göre: Uludağ İhracatçılar Birliğinin (UİB) her ay açıkladığı ihracat verilerine göre ... Kriz ve daralma yaşandığı iddia edilerek işten çıkarmaların sıklıkla gündeme geldiği tekstil ve ham maddeleri, hazır giyim ve konfeksiyon iş kollarında görece düşüşler yaşandı. Tekstil ve ham madde sanayilerinin ihracat gelirleri 860 milyon 742 bin dolardan 808 milyon 769 bin dolara gerilerken bu iş kolunda yüzde 6.04'lük gerileme meydana geldi. Hazır giyim ve konfeksiyonda ise bu rakamlar 614 milyon 645 bin dolardan 597 milyon 988 bin dolara gerileyerek ihracat rakamları yüzde 2.71 oranında azaldı.
Başka çarpıcı bir örnek: bütçeden yapılan faiz ödemeleri yüzde 86.6 arttı. Buna dış borçlar örneğini de ekleyebiliriz: dış borçlar bundan 23 yıl önce AKP iktidara geldiğinde 130 milyar dolar civarındaydı. Şimdi ise bu borçlar kat kat artarak 540 milyar dolar seviyelerine tırmandı. Devlet her yıl 4 milyar dolar faiz ödemek zorundadır.
İşte AKP iktidarı batırdığı ekonomiyi bir türlü iyileştiremediği gibi devletin kasasına giren gelirleri her şeyden önce, Osmanlı'nın son döneminde, duyunu ümmi-miye döneminde olduğu gibi, borçları ödemek için harcıyor. Geriye kalan gelirlerin de önemli kısmını da şatafatlı bir hayat sürdürmek için kendileri ve çevreleri kullanıyor.
Tabii ki bu durumda emekçi kitlelere ve emeklilere normal bir yaşam sürdürebilmeleri için verecek paraları kalmıyor. Onlara sadece sefalet ücretleri ve sefalet emeklilik ücretleri veriyorlar.
Kitlelerin hoşnutsuzluğu her geçen gün pazar yerlerinden tutun, bütün alanlarında canlı bir şekilde gözle görülebiliyor. Bazı televizyon kanalları bunu canlı örneklerle yansıtıyor. Daha da önemlisi memurlardan da tüm emekçiler arasında her gün tepkiler giderek artıyor. Yani son Bangladeş ve Nepal örneklerinde görüldüğü gibi kitleler yeter artık deyip toplumsal öfkelerini sokağa çıkıp ifade ettiler. Türkiye'de de kitleler arasında biriken böyle bir öfke birikimi vardır. Sorun bu birikmiş kitle öfkesinin işçi sınıfının önderliğinde eyleme dönüşüp, bu sömürü düzenine son verip sömürüsüz yeni bir düzene doğru harekete geçmesidir. (02.10.25)