Mesele zaten İmamoğlu değildi denilecektir. Doğru da bunun görünür olmasını sağlayan sözler değil pratik olmalı. İşte bunlardan biri: Resmi rakamlara göre bin 500’e yakın gözaltının İstanbul ayağının ilk grubunda ortaya çıkan garabet adli durumdur. “İstanbul’daki eylemlere katıldıkları gerekçesiyle gözaltındaki 206 kişi hakkındaki kararlar açıklandı. İstanbul Adliyesi’ndeki hakimlikler, 7 gazeteci dahil 173 yurttaşın tutuklanması yönünde karar verdi. 31 kişi için ise ev hapsi kararı çıktı. 2 kişi yurt dışı çıkış yasağıyla, 1 kişi adli kontrolsüz serbest bırakıldı”. İmamoğlu operasyonundan katbekat daha ağır bir adli sonuç. 206’da 1 kişi serbest kalmış… Büyük çoğunluğu tutuklama… ev hapsi… muhtemel ki çoğunluğu üniversite öğrencisi…
Pratik hayatın sertçe siyasallaştıracağı 200’den fazla aile, onların çevreleri demek. Gelecekleri daha da belirsiz bir gençlik. Muhtemel ki önleyici bir önlem olarak tutuklama verildiği söylenecektir. Ne denirse densin, yüreğimize su serpmeye yetmez.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefetin sertçe hapis cezasıyla karşılanması, ülkedeki demokrasi seviyesini gösteriyor, mesele İmamoğlu olmaktan çıkıyor.
Yukarıdaki tutuklama rakamları Cumhur İttifakının da çaresizliğinin kanıtıdır. Geri adım atmamak için daha da sertleşiyor. Bu ise meseleyi ana muhalefetle siyasi çarpışmadan çıkartıp temel haklara, demokratik teamüllere, adalet ve hukuk sistemine saldırıya dönüştürüyor. Konu “üç ağaç” meselesinden çıkıyor, genelleşiyor, topluma karşı bir eyleme dönüşüyor.
Bu yüzden mesele basitçe “Taksim” değil her yerde, kitle çizgisi zemininde kim ne kadarıyla dahil olabiliyorsa onun katkısını da alarak en geniş kitleleri temel haklara, ifade özgürlüğü, toplantı ve yürüyüş hakkı, demokratik protesto, gösteri yapabilme hakkını savunmaya, hukuk ve adalet talebinde ısrar etmeye, ailelerle dayanışmayı örmeye çağırma zamanıdır…
Unutulmamalı ki, milyonlarca işsiz, emekli, asgari ücretli, kamu emekçisinin gözü bu kitle seferberliğindedir, kendilerine güven verecek, onları da içine alacak, yer açacak bir açılıma ihtiyaç vardır. Fabrikalarda, iş yerlerinde bütün bu olup biten izlenmektedir.
Sendika başkanları, tutuklanan ve yeni serbest bırakılan, Gaziantepli binlerce tekstil işçisine polis müdahalesi farklı değildi. Polenez Gıda işçilerine, maden işçilerine hep sert müdahale edildi. Grev kararları milli güvenlik gerekçesiyle yasaklanan metal işçileri durumun farkındadır. Emekliler son seçimlerdeki siyasi tutumlarıyla mahkum edildikleri sefaleti kabul etmediklerini gösterdiler. Kadın cinayetlerinde hukuk farklı işlemiyor.
Öyleyse siyasal özgürlükleri elde etmek, elde edilenleri korumak için mücadele emekçileri, işsizleri, emeklileri de kapsayacak biçimde genişletilmek zorundadır. Demokratik ve sosyal talepler için yüzyıllardır süren uzun soluklu bir mücadele olmasaydı egemen sınıflar ne 8 saat çalışma, ne grev ve sendika hakkı tanıtırdı. Ne basın özgürlüğü ne de toplantı ve yürüyüş hakkı tanırdı. Kuş misali toplumsal mücadele iki kanatlı olmak zorunda. Demokratik ve sosyal kanatlar paralel, ayrı ayrı yürüse de birlikte kanat çırparsa zoru bozar. İnisiyatifi Cumhur İttifakı - Millet İttifakı gibi bir mücadeleden hakiki zeminine oturtabilir.
Alanların meşhur sloganı “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya da hiç birimiz! “in hakkı verilmeli. (27.03.25)