DİSK Kongresi: Lafla peynir gemisi yürümüyor!
DİSK 11-12 Şubat’ta 14. Genel Kurulunu yaptı. Genel başkanlığa seçilen, Genel-İş sendikası başkanı Erol Ekici yaptığı konuşmada; önemli bir eleştiri yapılmadığı için kısa konuşacağını söyleyerek; “ Türkiye işçi sınıfı başta olmak üzere, bütün halkımızın özgür, bağımsız ve esenlik içinde yaşaması için mücadele eden bir DİSK’i daha da güçlendirmeliyiz” dedi.
Zaten kongrede yapılan tüm eleştiri konuşmaları, “muhtelif konuşmalar” olarak geçti. Ne söylendiği, kimin söylediği fazla önemli görülmedi.
Yeni genel başkanın sosyal demokrat olması, sol kesimlerle bir düzeyde çalışmaya açık olması, bazı çevrelerce çok önemli bir gelişme olarak kabul ediliyor. Oysa bu görüntüden öte bir şey değil. Nitekim yeni seçilenler, bur süredir DİSK’i yönetin kişiler, ilk kez yönetici olmuyorlar.
Eğer gerçekten sola, mücadeleye açık bir DİS12K yönetimi istenseydi, son yıllarda çok önemli mücadelelere önderlik etmiş ve DİS’in tek kadın sendika başkanı olan, yönetime de bağımsız aday olarak katılan Dev Sağlık İş Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu’nun seçilmesine destek verilebilirdi. Oysa tam tersine ilk turda gerekli oyu almasına rağmen ikinci turda Erol Ekinci, istediği iki erkek aday seçilmezse istifa edeceği tehdidinde bulundu ve Çerkezoğlu seçilemedi. DİSK’in 45 yıllık tarihinde hiçbir kadın yönetim kuruluna sokmadı.
Mangalda kül bırakmayan bürokratlar, mücadele deneyimini kapsayan değil, birbirlerinin açıklarını örtebilecekleri ekibi oluşturdular.
Kongre, o kadar denetimli ve tartışmalara kapalıydı ki, basına yansıyan CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun kısa konuşması sırasında, taşerona karşı seslerini duyuran Maltepe belediye işçileri oldu. CHP ile kol kola giren DİSK yöneticileri bu protestodan hiç memnun kalmadı. Bazı bürokratlar, işi işçilere hakarete vardırdılar.
DİSK eski başkanı, DSP eski milletvekili Rıdvan Budak, konuşması sırasında, delegelerin işyerinden geldiğini söyleyerek, övgüyle “işte DİSK’in Türk-İş’ten farkı” dedi. Zaten başka farkı da yok. Türk-İş yönetimi iktidarda hangi parti varken onun yörüngesine girerken, DİSK yönetimi de her zaman CHP’nin yörüngesinde kaldı. DİSK’i Türk-İş’ten ayıran, örgütlü olan işçilerin mücadeleleriydi. İşçi mücadelesi patronlar ve sendika bürokratlarının ortak çabalarıyla geriletildiğinde, delegelerin işyerinden gelmesinin bir önemi kalmadı. Çünkü o delegeler de, tek tek işyerlerinden, sendika yöneticilerinin patronlarla uzlaşısıyla belirleniyor.
DİSK uzun zamandır, işçi sınıfının mücadele örgütü olmaktan çıktı. Hiçbir işkolunda çalışan işçilerin yüzde onunu örgütlemiş değil (ancak yüzde üç civarında) üstelik işçi sayısı arttığı halde, üye sayısı düşüyor. Çoğu zaman, siyasi bağlılık, koltuk çıkarı gibi farklı gerekçelerle tabandan gelişen mücadele isteğinin önünde engel olunuyor. Ancak işçiler, sendikacıları aşacak bir çaba gösterebilirse bu kez de denetim altına almak için mücadeleye dahil oluyorlar. Diğer sendikalarda olduğu gibi DİSK’te örgütlü olan işçilerin bu gerçeği öğrenmesi fazla zaman almıyor.
Böyle bir ortamda, DİSK’i bir mücadele örgütü olarak sunmak işçi sınıfına hiçbir şey kazandırmaz. İşçi sınıfı, devletin sıkı kurallarına göre biçimlendirilmiş, siyasilerin, patronlar ve de bürokratların sıkı denetimi altındaki bir sendikal sisteme, sendikaya mahkum değildir. İşçi sınıfı, komite, konsey, parti, Türkiye’de örneklerini çokça gördüğümüz koordinasyon gibi ihtiyacına ve işine uygun örgütlenmeler yaratır. (28.02.02)