Sinif Mucadelesi

“Demokratik anayasa” masalı çabuk bitti!

Perşembe 16 Şubat 2012

Genel seçimde hükümetin en büyük vaadi, bu yıl içinde “demokratik” bir yöntemle “demokratik” bir anayasa hazırlanmasıydı.

Bu amaçla gösterişli demeçler verildi, heyetler oluşturuldu, internet siteleri açıldı, süslü toplantılar düzenlendi.

Bu görüntülerin ardında ve sonrasında yaşananlar, gerçeklerin çok daha farklı olduğunu anlatıyor.

Anayasa hazırlanması için mecliste siyasi partilerin temsilcilerinden oluşturulan “Uzlaşma Kurulu” çalışıyor.

Bu kurul, üniversite hocalarından anayasa hakkında görüşlerini istedi. Onlar, cevap olarak bir soru sordular: “Görüşlerimizi iletirsek başımıza bir iş gelir mi?” Ortamın ne kadar demokratik olduğu hemen anlaşılıyor!

Son olarak anayasa kurulunun çalışmaya başlamasının üstünden üç ay geçmesiyle, sözde “şeffaf” olacağı açıklanan tartışma sürecine, çoğunluğu oluşturan AKP milletvekillerinin oyuyla “gizlilik” kararı alındı. Yani kurulda nelerin tartışıldığı, nelerin önerildiği ne basın, ne görüşü alınan uzmanlar ne de milletvekilleri tarafından açıklanamayacak.

Bu son kararla, anayasanın ne kadar demokratik bir yolla, ne kadar demokratik hazırlanacağı artık netleşmiş oldu.

Bir ekonomik kriz döneminde yapılan askeri darbe döneminde hazırlanan 12 Eylül Anayasası, uzun bir süredir burjuvazinin ve emrindeki siyasi sistemin ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Yirmiden fazla kez, maddelerinin çoğunluğu değiştirilen anayasa, artık toplumu belli sınırlar içinde tutmaya yeterli gelmiyor.

Sorun o kadar büyüdü ki 2004 yılında yapılan bir değişiklikle, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalar, anayasanın üstünde kabul edildi. Böylece hükümetler, işlerine geldiğinde daha gerici olan ülke yasalarını işlerine geldiğinde uluslararası yasaları kullanabiliyorlar.

Siyasiler, ısrarla toplumun daha demokratik bir anayasa hak ettiğini söylüyorlar. Oysa yasalar gibi anayasa da, toplumun değil, düzenin bir ihtiyacı.

Emekçiler, Kürtler, kadınlar, her zaman yasalardaki haklarını tam olarak kullanamıyor. Tam tersine yasalar, onlara karşı bir silah olarak kullanılıyor.

İşyerlerinde işçinin karşısına yasalar çıkıyor. Ama işçi yasadan yararlanmak istediğinde karşısında ya patronun keyfiyetini ya da yasayı kendine göre yorumlamasını buluyor. İşte bu durum, benzeri bir biçimde tüm toplumda, tüm ilişkilerde geçerli.

Kapitalist çıkar düzeninin ilişkilerinin, işleyişinin fiili kuralları, kağıt üstünde yazılı olanlardan çok daha etkili.

Nitekim bazı ülkelerde anasaya hiç değişmemesine bazılarında değişmesine rağmen, kapitalizmin dayattığı işleyişte temelde bir değişiklik olmuyor.

Hazırlanacak anayasa, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki sınıfsal eşitsizliği gidermeyecek, devlet katındakilerin kitleleri aşağılamasını önlemeyecek, kendine siyasetçi diyen bir avuç yalancının milyonları yönetmesini değiştirmeyecek, her şeyi üretenlerin ekonomiye yön vermesine toplumun geleceğine karar vermesine olanak vermeyecek.

Oysa esas gerekli olan bunları ve benzerlerini yapmaktır. İşte böylesi olanakları olan gerçekten demokratik bir anayasa yapmanın yolu işçi sınıfının kendi çıkarları temelinde herekete geçmesi ve yönetime talip olmasıyla, bir program etrafında mücadele yürütmesiyle mümkün olacaktır. (02.02.2012)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2012  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 164 - 3 Şubat 2012  Site yaşamını izle Siyasetin Gündemi   ?