Şiddetli baskılara rağmen protesto gösterileri sürüyor
Dokuz aydan beri 3 bin 500’den fazla insanın katledilmesine onlarca tutuklamaya rağmen göstericiler Suriye ordusuna meydan okumaya devam edip Beşar Esad’ın gitmesini istiyorlar. Kesin olmamakla birlikte ortalama 15 ila 30 bin arasında siyasi tutuklunun gardiyanların, işkencecilerin insafına terk edildiğinden söz ediliyor. Öyle ki bu tutuklulara işkence yapılıyor, bazıları katlediliyor ve ailelerine haber bile verilmiyor.
Tutuklanan bir kişi değişik istihbarat servislerince (bunlardan Suriye’de 17 tane var) birçok defa işkenceden geçirilebiliyor. Kısacası siyasi tutuklular, tümüyle gizli servislerin insafına bırakılmış durumda.
Bu koşullarda protestoların hala sürmesi rejimin iğrençliğinin ne düzeyde olduğunu gösteriyor. Ayrıca Suriyeli göstericiler Mısır, Tunus ve Libya’daki olaylardan cesaret alıyor.
İki aydan beri askerden kaçanların sayısı katlanarak arttı. Kendilerini denetleyen subaylar veya askeri özel birimler tarafından cezalandırılma tehlikesine rağmen savunmasız sivillere hatta bazen çocuklara ateş açması emredilen askerler, kaçıyorlar. Özgür Suriye Ordusu’na (ASL) katılan ve bu güçlerle birleşenlerin sayısı 15 bine ulaştı. Ancak bu küçük ordu, Esad’ın 200 bin kişilik ordusuna kafa tutmak zorunda ve sadece askeri aygıtın işleyişinin bozulmasına, ordunun dağılmasına güvenebilir.
Suriye ordusunu terk eden askerlerin net bir siyasi görüşü yok. Bütün siyasi partilere uzak duruyorlar ve tarafsız olduklarını söylüyorlar. Görevlerini yürüyüşlere katılanları savunmakla sınırlayıp Birleşmiş Milletler’den, uçuşa yasak bir hava sahası oluşturmasını ve askerden kaçanlar ile rejim karşıtlarının güvende olabilecekleri bir yer istiyorlar.
Diğer yandan emperyalist yöneticiler, savaşın bütün bölgeye yayılmasından endişeleniyorlar. Batılı güçler, Esad’ı sadece sözle uyarıp onun rejimine dokunmuyorlar. Çünkü onun rejimi istikrarlı olduğu ve en azından mevcut dengeleri korumada önemli görevleri yerine getirdiği için ondan memnunlar. Ancak bu son gelişmeler ışığında yeni bir ata oynamak gerekli mi ve böyle bir at var mı diye de kendilerini sorguluyorlar. Kesin olan tek şey Suriyeli yoksul kitleler adına kaygı duymadıkları.
Son haftalarda, Arap Birliği, Esad rejimine mesafe koyup göstericileri katletmemesi için uyardı. Arap Birliği, bu uyarısının yerine getirilmeyeceğini bilerek Suriye’ye gözlemci gönderilmesi önerisinde bulundu.
Bugün ADB, Suudi Arabistan veya Ürdün gibi diktatörlüklerden oluşuyor. Suudi Arabistan, Bahreyn’de rejime karşı yürüyen insanların üzerine askeri güç gönderdi. Suriye’ye komşu rejimler, ülkedeki durumun daha da kötüye gitmesini, başkaldırı karşısındaki baskıların yetersiz kalıp bölgenin gerçek bir iç savaşa sürüklenmesini istemiyorlar. Çünkü bu rejimler isyanın kendi ülkelerine de yayılmasından korkuyor. Bu nedenle de Suriye’deki durumun en erken bir zamanda netleşmesini istiyorlar.
Esad’ı desteklemekten vazgeçen Türkiye’nin durumu biraz daha farklı. Erdoğan hükümeti, son yıllarda, Esad’ın müttefikiydi. Ancak Esad, Ortadoğu’da istikrarı sağlama görevini yerine getirmiş olsa da şu anda güçsüzleştiği için bu görevi Türkiye üslenmek istiyor. Böylece Türkiye bölgede daha da güçlenip oradaki diğer güçlü rejimlerden, örneğin Suudi Arabistan’dan, daha önemli konuma gelebilir. Bu nedenle de Türkiye, Suriye ile arasında tampon bölge yaratılmasını ve Suriye’deki muhalefetin resmen tanınmasını isteyen fikirler ileri sürerek bölgede hakem rolü oynamak istiyor.
Diktatörlüğe karşı mücadele eden kitleler bu gibi manevralardan hiçbir şey bekleyemez. Ne güçlü komşu ülkeler ne de uzaktaki emperyalist güçlerin hedefi, Suriye’deki kitlelere yardımcı olmak değil. Onların amaçları, Suriye’deki ve bütün bölgedeki siyasi etkilerini sürdürmek ve hatta daha da arttırmak. (LO)