Sinif Mucadelesi

Kuzey Kıbrıs ile “besleme” ve “sen kimsin be adam!” krizi

Cuma 11 Mart 2011

28 Ocak günü Kuzey Kıbrıs (KKTC) başkenti Lefkoşe’de Sendika Platformu, emekçilere yapılan saldırıları protesto etmek için bir yürüyüş yaptı.

Emekçilere yapılan saldırılar ve AKP hükümetinin son aylarda KKTC’ye açıkça bir sömürge gibi davranması, hoşnutsuzluğu hat safhaya çıkardı. Bu nedenle nüfusu 200 bin olarak tahmin edilen KKTC’de (resmi hiçbir ciddi veri bulunmuyor) yürüyüşe 30 bin civarında katılım oldu. Ne 28 Ocak akşamı ne onu takip eden günlerde Türkiye’de büyük medyada hiçbir haber çıkmadı! Erdoğan, Kırgızistan dönüşünde 4 Şubat’ta yaptığı bir açıklamada Kasımpaşalı usulü ile aşağılayıcı bir şekilde protesto yürüyüşüne katılanları hedef göstererek; “Kuzey Kıbrıs’ta son günlerde provokatif eylemler var. Güneyle beraber yapıyorlar . Bize “defol” diyorlar. Türkiye’ye karşı böyle bir hakları yok. Benim müsteşarımın aldığı 5 bin küsur… Beyefendi 10 bin lira alıyor bir de bu eylemi yapıyor utanmadan. “Türkiye buradan çek git” diyor. Sen kimsin be adam… Şehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim. Kıbrıs’ta Yunanistan’ın ne işi varsa Türkiye’nin de Kıbrıs’ta stratejik olarak o işi var. Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır. Destekliyoruz, karşılığının olması gerekmiyor mu?” dedi.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu kastederek “Türkiye aleyhinde eylemlere zemin hazırlanması kabul edilemez. Şimdi bakıyorum benden randevu istiyor, çağırıp kendisiyle konuşacağım, soracağım, gerekli tavrı koymalısın. Bu adamların yargıya sevki gerekir” dedi.

Erdoğan’ın kendisini padişah sanıp sanmadığını bilmiyoruz. Ancak söyledikleri, geçmişte Batılı sömürge yöneticilerinin sömürgeleriyle ilgili söylediklerine çok benziyor

Erdoğan ve hükümetinin, bunlarla yetinmeyip 10 Şubat günü aniden, kısa bir süre önce atanan Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisini görevden aldı. Yerine, KKTC’de sendika ve kitleler tarafından, son 3 yıllık kemer sıkma siyasetinin mimarı olarak görüldüğü için Kıbrıslı kitleler tarafından istenmeyen Türkiye Yardım Heyeti Başkanı Halil İbrahim Akça’nın diplomatik kuralları çiğneyerek atanması, gerginliği artırdı. Çünkü Akça atanırken ne onay alındı ne de KKTC yetkililerine haber verildi! Bunun üzerine sendika ve kitle örgütleri, 2 Mart’ta daha kitlesel bir grev ve protesto yürüyüşüne karar verdi.

Bundan birkaç ay önce yine Erdoğan, KKTC Başbakanı Ersin Küçük’ü herkesin önünde azarlayıp “maaşın ne kadar” diye sorguya çekmişti. Kıbrıs’tan sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in tavrı da farklı değil. Bu nedenle Çiçek, geçen yıl 15 Kasım’da, Kıbrıs’taki Ercan havaalanında sendikalar tarafından protesto edilip, “Cemil Çiçek senin maaşın ne kadar”, “Bu memleket bizim”, “ülkemiz satılık değil” pankartlarıyla karşılanmıştı. Cemil Çiçek’in cevap olarak söylediği tek şey, “Güneydekilere benziyorlar” olmuştu.

KKTC hükümeti, uygulanmaya başlanan kemer sıkma kararlarından vazgeçmediği için Sendikalar Platformu, 2011 yılını, “Toplumsal Varoluş için Mücadele Yılı” ilan etti ve 11 Ocak’tan itibaren süresiz grevler ve 28 Ocak’ta (İngiliz Sömürge yönetimine karşı başkaldırı yıldönümünde) sözü edilen genel grev ve mitingi düzenlendi.

Son yıllarda KKTC’de temel olarak emekçileri hedef alan ve giderek artan saldırılar ve kemer sıkma gündemde. Geçtiğimiz Aralıkta emekçilere ve emeklilere ödenmesi gereken 13’üncü maaşın ödenmemesi ve birkaç ay önce Kuzey Kıbrıs Hava Yolları şirketinin tasfiye edilerek çalışanlarının işten çıkarılıp mağdur edilmeleriyle toplumdaki tepki arttı. Üstellik birçok kamu hizmeti özelleştirip belirli sermaye çevrelerine peşkeş çekip kitlelerin yaşam şartlarını kötüleştirip bu hizmetleri daha pahalı hale getirecekler.

Genelde ücretler Erdoğan’ın söylediği yalan gibi 10 bin lira seviyesinde olmayıp en düşük ücret, bin 250 lira olup ücretlerin çoğu 2 bin ile 2 bin 500 lira civarında. Ancak fiyatlar Türkiye’nin 2-3 katı. Örneğin Türkiye’de 50 kuruş olan bir gazete KKTC’de 1 buçuk lira ve bir çok gıda, meyve, giyim ürününün fiyatı da aynı oranda daha pahalı.

Türkiye’nin gönderdiği paraya gelince: KKTC Meclisi’nin kabul ettiği bu yılın bütçesi, 3 milyar 77 milyon lira olup 200 milyon lira açık öngörüldü. Türkiye’nin yardımı 360 milyon lira. Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği Başkanı’na göre bu para, esas olarak Türkiye’den giden ve çoğu sigortasız (yani kaçak) çalıştırılanların sağlık, eğitim ve sosyal harcamalarına gidiyor. “Peki, Türkiye’den gelen nüfus ne kadar? En iyimser rakamlar, mevcudun yüzde 50’si, ya da daha fazlası deniyor... Artık biliyorsunuz Kıbrıs’ın kuzeyinde nüfus da bilinmiyor zaten. Ve bir de not Türkiye’den gönderilen kredilerin çoğu da Türkiye’den gelen yatırımlar için… (12 Şubat Radikal gazetesinden)

Temmuz 1974’de Yunanistan’daki askeri cunta, iktidarı iyice yıprandığı için itibar kazanmak amacıyla, Kıbrıs’ta fazla hoşlanmadığı Başpiskopos Makarios hükümetini, general Grivas’ın öncülüğündeki bir askeri darbe ile devirmişti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Makarios hükümetinin devrilmesine rağmen, Kıbrıs Rum Komünist Partisi (AKEL) öncülüğünde bir direniş örgütlendi ve Kıbrıs’ın Sovyetler Birliği’nin etki alanına girme olasılığı ortaya çıktı (Küba’da olduğu gibi). İşte bu şartlarda, 1966’da Türk ordusuna Kıbrıs’taki “Türkleri kurtarmaya” izin vermeyen NATO orduları sorumlusu (ABD Başkan Johnson’un İsmet İnönü’ye yazdığı ünlü mektup!), bu defa ne hikmetse izin verdi. Böylece Kıbrıs’ın Kuzey’i (adanın yaklaşık üçte biri) önceden hazırlanan bir plan çerçevesinde, Türk ordusunun denetimi altına geçti ve hala denetimi altında. Güney ise Rumların bölgesi olarak kaldı. Son yıllarda iki taraf arasında açılan birkaç geçiş kapısı dışında bu fiili durum devam ediyor.

1974 askeri harekatından sonra Türk ordusunun kontrol ettiği Kuzeydeki hafif sanayi tesisleri, bütün Kıbrıs’ın sanayisinin yaklaşık yüzde 70’sini oluşturuyordu. Sanayi yaşatılmadığı gibi baltalandı, hiçbir destek görmediği gibi iflas eşiğine getirildi. Aynı şekilde, Kuzey’de yoğunlaşmış narenciye ve patates üretimi destek görmediği gibi kösteklendi. O dönemlerde Denktaş iktidarı hüküm sürüyordu. Denktaş ailesi ve çevresindekiler, şirket temsilcilikleri dağıtarak, ticareti ve ekonomiyi tekellerine aldılar. Diğer yandan, Kıbrıslı Türk gençlerinin büyük çoğunluğu Türkiye’de yüksek öğretim imkanlarından yararlanabildikleri ve o yıllarda Türkiye’de gençliğin sola kaymasından da etkilenerek sol görüşleri benimsediler.

İşte bu nedenlerden dolayı Denktaş iktidarı tehlikeye girebilirdi. Türkiye’deki iktidarların da desteğiyle Denktaş, “gelen de Türk, giden de Türk” siyasetiyle ona karşı olan birçok Kıbrıslı Türk gencin adadan uzaklaştırılması planını gerçekleştirip, onların yerine Türkiye’den MHP ve Saadet Partisine yakın insanları getirtip iktidarını güvence altına almıştı.

Avrupa Birliği’nin İspanyol milletvekili Alfons Cuco’nun yayınladığı rapora göre “1974 ile 1990 arasında, Güney Kıbrıs’ta nüfus artışı yüzde 13.7 iken, kuzeydeki nüfus yüzde 48.5 arttı!” Raporda, işgal altındaki kuzeye, 30 bin kişilik askeri Türk birliğinden başka, 40-45 bin kişilik sivil nüfus aktarıldığı belirtilmekte ve 40 bin Kıbrıslı Türk’ün çeşitli nedenlerle işgal altındaki bölgeyi terk ettiğinden söz edilmekteydi. “Bugün adanın kuzeyinde … uluslararası hukuka aykırı olarak aktarılmış bu nüfusun, 120 binin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.” (Küçük Adada Büyük Oyunlar. Yazar, Ahmet An).

Şu anda Kuzey Kıbrıs’taki ekonomik durum üç K (KKK) ile özetleniyor: Kazinolar (Türkiye’de kumar yasaklanınca gazinolar, bir kısım mafya babaları, Topal örneğinde olduğu gibi, KKTC’ye kaydı); Kerhaneler ve Karapara aklama operasyonları.

2002’de kuzey ile güney arasındaki sınırların açılmasından sonra Türkiye’deki hükümetler, Kıbrıslı Türkler ile güneydeki Rumlar arasındaki gelir uçurumunu kapatmak için KKTC’ye desteği artırmak zorunda kaldılar. Ancak krizin etkileriyle artık KKTC’ye verilen “sus payı” önemli ölçülerde azaltmak istiyorlar. İşte bu kemer sıkma siyasetini eski sağcı UBP’nin gerektiği gibi uygulayamayacağına karar veren ve bazı çevrelerin söylediklerine göre, AKP hükümeti, Avrupa Birliği’ne daha çok entegre olabilmek için şimdiye kadar KKTC konusunda vermek istemediği tavizleri vermeye karar verdi ve bunu Türkiye’deki kamuoyuna kabul ettirebilmek için bütün bu medyatik gürültüleri koparıyormuş!

Ne kadar doğru bilmiyoruz. Ancak kasıtlı bir gerginlik yaratıldığı kesin.

Kıbrıs’ın gerek kuzeyinde gerek güneyinde bulunan Kıbrıslı Türk, Türkiye’den giden ve güneyde bulunan Rum emekçilerin çıkarları ortak. Bu nedenle bölücü, milliyetçi ve şöven kampanyaların tuzağına düşmeyip bütün sömürücü ve talancılara karşı sınıf temellerinde birleşip sömürüsüz bir düzen kurup birlikte yaşama yollarını aramalıdırlar.(01.03.11)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 153 - 4 Mart 2011  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?