Sinif Mucadelesi

Türk-İş Konfederasyonu

Çarşamba 10 Mart 2010

Türk-İş’in kuruluşundan günümüze kadar asıl olarak sadece bir görevi vardır: Türkiye’de gelişen işçi sınıfının hak arama mücadelelerini sindirme ve önüne set çekme. Sendikanın bu amaçla Amerikan sendikacılığı tarafından eğitilen bürokratik bir yapı olduğunu söyleyebiliriz.

Örgütlenme gücünü büyük sermayeden alan ve işçilerin kendi sosyal ve ekonomik haklarını yükseltmek için mücadele ettiğinde, hemen işçilerin öz örgütlülüğüne karşı çıkan Türk-İş, ısmarlama çalışıyor. Böyle bir mücadeleyi durduramayacakları durumlarda patronlar, Türk-İş’i çağırıp bu işyerinde örgütlenin diyor ve böylece Türk-İş, o işyerinde örgütlenmiş oluyor. İşçilerin kendi öz örgütlülüğünü, güveni elinden alınıyor. Bu nedenle, tüm patronların desteklerine rağmen 1980 öncesinde işçi sınıfının haklarını geliştiren ve işçilerin güvenini kazanan DİSK olmuştu.

Yakın tarihimizde 15-16 Haziran’da DİSK’e dönük olarak dönemin hükümetinin çalışma bakanı yeni düzenlenecek yasa ile “canına ot tıkayacağız” demişti. Bunun üzerine DİSK tarafından örgütlenen ancak tem kesimlerden işçilerin katılımla büyük bir direnişe dönüşen mücadele yaşanmıştı. O süreçte Türk-İş’e rağmen Türk-İş üyesi işçiler, büyük oranda mücadeleye katıldılar. Mücadelenin sonunda hükümet geri adım atmak zorunda kalmıştı.

1970’lerden sonra işçiler mücadeleleriyle, sosyal hakların geliştirilmesine dönük grevler, yürüyüş ve protestolarla her gün, farklı fabrika ve atölyelerde seslerini duyurmaya çalıştılar. Bu süreçte DİSK güçlenirken Türk-İş ise sırtını sermaye ve hükümete dayayarak, işçilerin mücadelelerini sindirmek için elinden geleni yapıyordu. Hatta 12 Eylül askeri darbesini destekleyerek, genel başkanı çalışma bakanı oldu. DİSK yöneticileri ise yargılandı.

Bu dönemde Türk-İş hem kamuda hem de özel sektörde patronların gücü ile üye kazandı. 12 Eylül sonrasında Türk-İş, işçi sınıfına despotik bir şekilde egemen oldu. Bürokratlar, işçiler için sadece sözleşmeden sözleşmeye, masa başında patronun istediği zammı onaylamak, işçileri on yıllarca düşük ücrete mahkum etmek dışında bir şey yapmadılar. Ta ki 1989 Bahar Eylemleri, 1991–92 madenci yürüyüşü ve mücadelesi sonucunda yeniden ücretlerde iyileşme oldu.

Türk-İş konfederasyonu tarihsel olarak işçi sınıfının çıkarlarını koruyan ve geliştiren sendikal örgüt değildir. Tüm olumsuzluklarına rağmen ve Türk-İş’e rağmen 15–16 Haziran direnişi, Bahar Eylemleri, madenci yürüyüşü, şimdi de Tekel işçilerinin mücadelesi yaşandı.
İşçilerin kendi iradeleriyle, zorluklarla yürüttükleri mücadelelerin nasıl bitirildiği de ortada. 15-16 Haziran mücadelesi de DİSK başkanı Kemal Türkler’in açıklamasından sonra bitirilmişti. Maden işçilerinin yürüyüşünde, Maden-İş’in başkanı Şemsi Denizer’in tutumu var. Yine Tekel işçileri, “ölmek var dönmek yok” kararıyla tüm olanaklarıyla çaba harcarken sendikacılar mücadeleyi bitirmek için bin bir bahane buldu. Bunun içindir ki zaman zaman sendika bürokratları arasında tartışma konuları olur ve genelde de kapalı kapılar arkasında olur.

Bu kez Türk-İş içinde Tekel mücadelesi nedeniyle tartışma ve istifa açıklandı ama işçilere gerçekler açıklanmadı. Halbuki işçiler, en zor şartlara katlanarak, sendikanın aldığı kararlara uyuyorlar, sendikanın yanında olduklarını gösteriyorlar.

Sonuç olarak sendika bürokratlarına rağmen işçiler elerinden gelen mücadeleyi sürdürecektir. Zaman zaman da bürokratlar, gönüllü olmasalar da işçilerin yanında olmak zorunda kalıyorlar. Türk-İş’in yaptığı buydu. Bundan dolayı her işçi mücadelesini bitirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu nedenle, özellikle Tekel işçilerinin bin kat daha dikkatli olmalarını diliyoruz. (01.03.2010)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2010  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 141 - 6 Mart 2010  Site yaşamını izle Emekçinin Gündemi   ?