Sinif Mucadelesi

Cezayir’de ulusalcıların iktidara gelişi

Perşembe 15 Ekim 2009

Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri, bütün Cezayirlilerin aynı halkın çocukları olduğunu, tek bir ulusal marş ve tek bir bayrak altında birleştikleri ve Cezayirlilerin sadece Fransızlara karşı değil aynı zamanda Faslı ve Tunuslulara karşı da, gerekirse silahlarla, korumaları gereken ortak çıkarlarının olduğunu iddia ediyor.

Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri tüm Cezayirlilerin kardeş olduğunu iddia ettiler. Ama en başından beri aralarında sahte kardeşler vardı: Toprak ağaları köylüleri sömürüyordu; patronlar işçilerini sömürüyordu; asalak bürokratlar devlet gelirlerini talan ediyordu. Yani zenginlerden ve yoksullardan oluşan sosyal sınıflar vardı! İşçi sınıfına karşı olan ve emperyalizme karşı olan bir burjuvazi vardı!

Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri daha 1954’lerden beri işçi sınıfının bağımsız örgütlenmesi ve mücadele etmesini engellemek için diktatörlük yöntemlerine ve sosyalist demagojiye dahi baş vurmaktan çekinmediler. Cezayir Kurtuluş Cephesi ortaya çıkışından beri işçi sınıfı düşmanı idi ve sınıf mücadelelerine her zaman karşı çıktı. Ancak yine de sınıf mücadelelerini engelleyemedi. Sadece biraz geciktirebildi. Tıpkı dünyadaki diğer ulusal burjuvazi gibi gerici bir rol oynadı. Hatta Cezayir Kurtuluş Cephesi bunu biraz daha bilinçli de yaptı! Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri 1954’te başlattıkları ulusal mücadelelerini Mao’nun Çin’de, Kastro’nun Küba’da yaptığı gibi toplumdaki destek güçlerini milliyetçi çerçeve içerisine hapsettiler. İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan devrimci güçler, emperyalizmi yok edecek güce sahipken sadece anti emperyalist çerçevede sınırlandırıldı.

Cezayir Kurtuluş Cephesi’nin milliyetçi küçük burjuva liderleri 1962’de iktidara gelince “halk demokrasisi” palavralarıyla dünyadaki en iyi şekillenmiş diktatörlüğü oluşturdular. Bunu da, onlara Cezayir kurtuluş savaşı süresinde yardımcı olan Fransız küçük burjuva yazarlarının sözde teorilerinden yararlanarak yaptılar. Bu Fransız küçük burjuva aydınları Cezayir Kurtuluş Cephesi’ne karşı en küçük bir eleştiride bulunmadıkları gibi, bağımsız siyasi bir görüş de belirtmediler, ayrıca Cezayir milliyetçilerinin savundukları ve Cezayir halkına dayattıkları gerici fikirlere de karşı çıkmadılar.

Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlardı. Belirli bir süre etraflarında, hatta içlerinde özellikle Cezayir Komünist Partisi’nden gelen Marksist marjinal kesimlere göz yumdular. Bunlar arasında Cezayirli kökenliler dışında kendi emperyalistlerinin siyasetini savunanlar da vardı. Ama sonuç itibariyle hepsi, 1956’da Cezayir Kurtuluş Cephesi’ne katıldı. Ancak Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri, sınıf mücadelesi konusunda en küçük bir taviz bile vermiyordu. Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri, kendilerine Marksist diyen bu kişilerin, onlardan nasıl mevki istediklerini ve Cezayir Kurtuluş Cephesi’nin militan gücü olduklarını iddia etmelerinden memnundu.

Cezayir Kurtuluş Cephesi 1954’te kurulduğunda bütün siyasi eğilimleri temsil ettiğini iddia edip hiçbir tartışmaya olanak tanımadı.

Cezayir Kurtuluş Cephesi’nin yaptığı farklı güçleri birleştirmek değildi. Amaç tek bir parti içerisinde, yani Cezayir Halk Cephesi’nde toplanılacak, diğer siyasi güçler ortadan kalkacak, böylece bir cephe oluşacak ve bunun dışında kalacak olan diğer siyasi güçler, gerekirse şiddet de uygulanarak, yok edilecek.

Cezayir Kurtuluş Cephesi’nin kadroları programlarından vazgeçerek kayıtsız şartsız ve hiçbir eleştiride bulunmadan Cezayir Halk Cephesi’ne geçip canlarını kurtardılar. Hatta bazıları bunu da başaramadı. Cezayir Kurtuluş Cephesi dışında oluşan Mesali Hacı’ya bağlı Cezayir Kurtuluş Hareketi tamamen yok edildi. Fransız sömürgeciliğine karşı yapılan Cezayir kurtuluş savaşında bir milyon insan canını feda etti. Ancak Cezayir Kurtuluş Cephesi hiçbir zaman kitleleri demokratik bir çatı altında örgütleyip onların denetimi altında olan bir yapılanma olmadı. Bugün Cezayir’de iktidar olan Cezayir Kurtuluş Cephesi, kurtuluş savaşı dönemindeki yöntemlerini sürdürüyor. Cezayir Kurtuluş Cephesi bugün de kitlelere nefretle yaklaşıyor ve eskisi gibi kitlelerin bilinçlenmesine karşıdır. Kitleler üzerindeki hakimiyetini sürdürmek için terör ve diktatörlük yöntemlerini devam ettiriyor. Kitlelerin siyasi görüşlerini ifade etmesine ve öz çıkarlarına şiddetle karşı olmaya devam ediyor.

Cezayir Kurtuluş Cephesi ve onun gibi ulusal kurtuluş için mücadele eden birçok liderliklerin sorunu, bir yandan ulusal mücadele için geniş kitleleri mücadeleye katıp onlardan büyük fedarkarlık istemek, diğer yandan ise mücadelenin herhangi bir aşamasında şu veya bu şekilde işçi sınıfının devrimine dönüşmesini engellemektir.

Cezayir işçi sınıfı 1954’te Cezayir ve Fransa’da mevcuttu. Bu nedenle Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri ilk ortaya çıkmasından itibaren işçi sınıfının bağımsız bir şekilde kendini ifade etmesini engellemek için bütün güçler üzerinde bir diktatörlük oluşturdular. Çünkü işçi sınıfı bu ulusal kurtuluş savaşı esnasında şu veya bu şekilde ulusal siyaset sınırları dışına çıkıp ulusal savaşı toplumsal kurtuluş savaşına, yani sosyalist, komünist devrime dönüştürüp devrim ateşini Magrip ülkelerine ve hatta Fransa dahil dünyanın diğer başka bölgelerine de taşıyabilirdi.

1954 ile 1962 yılları arasında bir değil iki savaş yaşandı.

1 Kasım 1954’te Cezayir sınırları içerisinde belirli bombalama eylemleriyle Fransız sömürgeciliğine karşı bir savaş başlatılmıştı. Bu savaş, özel olarak silahlı eylemler şeklinde kentlerde suikastlar ve kırlarda gerilla hareketiyle sınırlı tutuldu. En büyük silahlı güç olan sömürge ordusu ise buna tepki olarak görülmemiş bir şiddette başvurdu. Bunun sonucu, ezilenler için çok büyük bir bedel ödeyip olayları Cezayir sınırlarına hapsedip çok cılız bir sonuç almaktı. Ama böyle bir şey milliyetçi liderler için sorun değildi. Çünkü onların amacı mücadeleyi sadece askeri ve terör eylemleriyle sınırlamak ve siyasi eylemleri kullanmamaktı. Sonuç olarak da şiddetli baskı oluşunca da askeri gizlilik gerekçesiyle hiçbir tartışma ortamı bırakmadan körü körüne itaat etme temelinde bir disiplin ortamı oluştu. Böylece de Cezayir Kurtuluş Cephesi liderleri, harekete geçirdikleri kitlelere herhangi bir sosyal veya siyasi program (daha doğrusu program yokluğu) sunmadılar ve onların eleştiri ve fikirlerini de almadılar. Cezayir Kurtuluş Cephesi liderlerine göre tartışmak isteyenler mutlaka ihanet yolunu tutanlardır: Karşı çıkanlar ise haindir. Cezayir Kurtuluş Cephesi kadroları hainlerle tartışmaz, onların öldürülmesi gerekir siyasetini uyguladı.

Cezayir Kurtuluş Cephesi liderlerinin uyguladıkları terör, kitlelerin, kendilerini ezenlere karşı uyguladıkları yıldırma değil, kitleleri yıldırmaya yarayan yöntemlerdi.

Yurtsever subayların kendi askerlerine karşı uyguladıkları yöntemler, sömürge ordusunun Cezayir kökenli askerlerine karşı uyguladıklarından fazla farklı değildi.

Örneğin Tunus ve Fas sınırları içerisinde bulunan yurtsever silahlı güçlerin (ki bağımsızlığın arifesinde bu güçler askeri güçlerin çoğunluğunu temsil ediyordu) başında Fransız ordusunda eğitilmiş ve Hindiçin, Tunus, Mısır ve Cezayir baskı güçlerinde görev yapmış, Cezayir kökenli eski subaylar bulunuyordu. Örnek vermek gerekirse, Ekim 1988 Cezayir işçi ayaklanmalarını bastıran iki general, Behuçet ve Nazzer, 1956’dan önce Fransız ordusunda subay olarak görev yapmıştı.

Cezayir Kurtuluş Cephesi, tek parti iktidarını kendisi ve kendine bağlı olan kuruluşlar dışında her şeyi yasaklayarak dayattı. İlk olarak Messali Hacı’nın partisini yasakladı. Aslında bu sadece bir formalite idi. Çünkü bu partinin üyeleri savaş esnasında öldürüldü. Ardından Komünist Parti yasaklandı. Her ne kadar da Komünist Parti politbürosu Cezayir Kurtuluş Cephesi’ne “kapitalist olmayan yolu”, “antiemperyalist bir siyaseti” benimsediği için yağ çekmiş olsa da Ben Bella Komünist Parti’ye izin vermedi. Sadece bazı Komünist Parti kadrolarını, günlük Alger Rebuplicain (Cumhuriyetçi Cezayir) gazetesi yönetiminde birkaç sandalye verip sıkı denetim altında tuttu.

Cezayir Demiryolları Emekçileri Sendikası UGTA 1962’de askeri güçler arasındaki iktidar kavgasının doruk noktasına ulaştığı bir ortamda Başkent Cezayir’de 20 bin kişilik bir gösteri tertipledi ve sendika genel sekreteri halk adına konuşanları, ama halkın ne düşündüğüne ve söylediğine sırt çevirenleri teşhir ederek “Cezayirli emekçiler, bu ülkedeki en büyük gücün sizler olduğunu bilin” dedi.

Ben Bella rejimi bu gösteriyi bir savaş ilanı olarak algıladı ve Cezayir Kurtuluş Cephesi sendikanın 1963’teki kongresini 2 bin işsiz ile basıp uysal olmayan UGTA yönetimi yerine, Ben Bella’ya göre “işçici olmayan”, “Batılı nitelikli isteklerde bulunmayan”, “iyi bir yönetimi” başa getirdi.

Birçok çevre Ben Bella dönemini daha demokratik buluyor. Ancak topluma gerici bir iktidarı dayatan dönem, o zaman başladı ve toplumun gerici yönlerine hiç dokunmadı. Örneğin yeni rejim İslamı devlet dini ve Arapçayı resmi dil ilan etti. Özellikle kadınlara kölelik şartlarını dayatan feodal yapıya da dokunmadı.

Ben Bella, halkı, ona hiç danışmadan, bilinçli bir şekilde gerici gelenekler, milliyetçi ve dinci şartlanma koşullarında tuttu. Üstelik bütün bunların çağ dışı olduğunu çok iyi biliyordu. O dönem öne çıkartılan şiarlar “Dinim İslamdır”, “Dilim Arapçadır” , “Yurdum Cezyir’dir” idi. Kitlelere aktarılan milliyetçilik ve dayatılan diktatörlük bir afyondu.

Cezayirli kitlelerin Fransız sömürgeciliğine karşı büyük bedel ödeyerek verdikleri savaş, kitleler açısından, burjuva önderliğini aşıp işçi sınıfı önderliğine dönüşmediği için bir çözüm getirmedi. Başka ülkelerdeki emekçiler bundan ders çıkarıp kendi sınıf önderliklerini oluşturabilirse Cezayirli kitlelerin ödediği büyük bedel boşuna olmayacak.


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 136 - 2 Ekim 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?