Bunamış kapitalizm çağında kriz ve savaş
Bu yıl bir kriz ve savaş yılı, barbarlığa ve tekrara sürüklenme yılı ya da depremler için söylediğimiz gibi bir önceki yılın artçı sarsıntısı oldu. Ama sadece bu değil, aynı zamanda, sadece süresi nedeniyle bile, bir kötüleşme.
Bir yıl daha burjuvazinin ekonomisindeki krizi aşmak için yeni bir adım atmadığını, atamadığını gösteriyor.
Ortadoğu’da olduğu gibi Rusya ve Ukrayna arasında bir yıl sürecek “yüksek yoğunluklu” savaş, on binlerce ölüm, olağanüstü yıkım ve şu anki kurbanların çok ötesinde, barbarlığa sürüklenmenin kalıcı olduğu ve emperyalist burjuvazinin dünya üzerindeki egemenliğinin insanlığa sunabileceği tek geleceğin bu olduğu konusunda artan bir kesinlik anlamına gelmektedir.
Yaklaşık yarım yüzyıldır devam eden krizin şu anki aşaması, burjuva iktisatçıların giderek daha fazla “seküler kriz” olarak adlandırdıkları sürecin bir parçasıdır. Kriz, 1970’lerden bu yana uluslararası para sistemindeki hızlı krizler, doların çevrilebilirliğinin ortadan kaldırılması ve birbirini izleyen petrol krizleri ile ağırlaşmıştır.
Bu seküler kriz, “Otuz Şanlı Yıl ”a ( aslında, kapitalist ekonomi makinesinin İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımından sonra yeniden inşasının ana itici güç olarak yeniden başlatıldığı kısa bir dönem) kesin bir son verdi. Krizler, başlangıcından bu yana kapitalizmin tüm tarihini noktalamış ve onun gelişim evrelerinden birini oluşturmuştur. Ancak, yeni bir genişleme döneminin takip ettiği yükselen kapitalizmin krizlerinden farklı olarak, emperyalist çağın bunak kapitalizminin krizleri uzama, hatta süreklileşme eğilimindedir (bu nedenle “seküler kriz” ifadesi kullanılmaktadır).
Krizin mevcut aşamasının evrimine gelince, her şey krizin daha da kötüye gideceğini gösteriyor. Burjuvazinin kendisi ve az çok yetkili sözcüleri de bunu söylüyor. Burjuva basını, özellikle de ekonomi basını, büyük ölçüde finansallaşmış kapitalist dünyada 1929’dakine benzer, belki de daha kötü bir ekonomik çöküşe yol açabilecek olası bir mali kriz korkusuyla boğuşuyor gibi görünüyor.
Bugünkü krizde şu ana kadar böyle değil. Buradan çıkarılacak sonuç, dünya ekonomisinin şimdiye kadar bu durumdan kurtulduğu, ancak aynı zamanda ve çok daha büyük olasılıkla en kötüsünün henüz gelmemiş olduğudur.
Dünya kapitalist ekonomisinin durumunun en önemli göstergelerinden biri ticaretin durumudur. Başta ABD olmak üzere dünya üretim ve ticaretine hakim olan emperyalist güçlerin aldığı korumacı önlemlere rağmen dünya ticareti şimdilik çökmüş değil. Ancak korumacı önlemlerin yaygınlaşması bu endeksi bile etkilemeye başlamıştır. Les Echos, günlük fransız ekonomi ve finans gazetesi ’nin 26 Ağustos 2024 tarihli manşeti “Dünya ticareti ivme kaybediyor” diyordu. “Bu yavaşlama büyük ölçüde Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ihracat kapasitesindeki düşüşten kaynaklanmaktadır.”
Emperyalist ülkeler arasındaki güç dengesinde yaşanan değişimler
Tüm emperyalist güçlere ilişkin genel istatistikler, aralarındaki güç dengesinde bir değişiklik olduğunu gizlemektedir.
Rekabeti şiddetlendiren ve bu uzun süre devam eden kriz, özellikle ABD ile Avrupa arasındaki küresel ekonomik güç dengesini şimdiden derinden etkilemiştir. Günlük ekonomi gazetesinde yer alan aynı makale özellikle "kimyasal madde ve diğer mamul mal ihracatının düştüğü Almanya’daki gelişmelere" işaret etmektedir.
Les Echos’un yakın tarihli bir sayısında (12 Eylül 2024) Mario Draghi’nin “Brüksel’e sunduğu” ve “Avrupa ekonomisinin tehlikede olduğu uyarısında bulunan” uzun bir rapora yer veriliyor. Panik modunda, Avrupa ekonomisinin yetersiz rekabet gücünden bahsediyor ve “ya harekete geçeriz ya da bu yavaş bir ıstırap olur” uyarısında bulunuyor.
Kelimelerin seçimi iyi düşünülmüş! Ve yorum yapan bir gazeteci değil, Draghi burjuva dünyasının en önde gelen isimlerinden biri. Ve Avrupa’nın ölüm sancılarından bahsediyor. Rusyaya ya da hatta Çin’e daha iyi rekabet etme ihtiyacından bahsetmiyor. Amerika Birleşik Devletleri hakkında konuşuyor. Ve anlıyoruz ki, Avrupa burjuvazisinin bilinçli ve sorumlu bir adam olarak duyduğu korku, Avrupa’nın ABD ve Amerikan rekabeti karşısında ölmekte olduğudur.
Ve suçu da üretken yatırımların yetersizliğine atıyor.
Evet, burjuvazi üretime yatırım yapmaya giderek daha az eğilim gösterirken spekülasyona giderek daha fazla yöneliyor ve bu da krizi büyütüyor. Troçki 1938’de Geçiş Programı’nda, burjuvazinin kendi ekonomisindeki çalkantılar karşısında ne ölçüde kaybolduğunu, perişan olduğunu ve paniklediğini belirttiğinde, bugünkü gerçekliğe çok benzer bir gerçekliği tarif ediyordu.
Bu gözlem için. Avrupa ekonomisi ile Amerikan ekonomisi arasında giderek büyüyen uçuruma ilişkin bu gözlem aynı zamanda Avrupa Birliği için bir başarısızlık itirafıdır. Bu başarısızlığın nedenleri başka bir gözlemde yatmaktadır: uzun ve zahmetli “Avrupa’yı inşa etme” sürecine rağmen, Avrupa birleşik değildir ve onu oluşturan farklı Devletler birbirleriyle rekabet halindedir. Avrupa Birliği hiçbir şekilde Avrupa’nın birleşmesi değil, Avrupa’nın kapitalist ülkelerinin birbirleriyle çatışmaya devam ettiği ek bir arenadır. Birlik sadece sınırlı değil, aynı zamanda geri dönüşlüdür.
Avrupa Birliği içinde serbest dolaşım, Birliğin bir bütün olarak nüfusa sağladığı az sayıdaki faydadan biriydi. İnsanların sözde “serbest dolaşımı” - hatırlatmaya gerek var mı? - Schengen bölgesindeki ülkelerden birinin vatandaşı olmayan herkes için her zaman kötü bir şaka olmuştur. Ancak Almanya’nın sınır kontrollerini yeniden uygulamaya koyma kararı, bir AB ülkesinin bu simgesel önlemi bir gecede ne kadar kolay bir şekilde ortadan kaldırabileceğini hatırlatıyor.
Ve bu, Birliğin yalnızca bir yönü, çeşitli ulusal burjuvaziler için küçük bir yönüdür. Ancak en temel alanlarda - ordular, baskı güçleri, yönetimler, siyasi kurumlar, vergilendirme, sosyal yasalar, yasalar bütünü vb - Avrupa, Devletlerinin parçalanmışlığının üstesinden gelememiştir. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki rekabette bu büyük bir engeldir.
Mali çöküş hala bir tehdit
Bugünkü krizi 1929 kriziyle karşılaştıracak olursak, krizin doruğa ulaştığı dönemde, ister krizin kendisi ister korumacı ekonomik önlemlerin bir sonucu olarak olsun, uluslararası ticaretin çöktüğünü görebiliriz. Uluslararası ticaretin değeri 1929 ve 1933 yılları arasında üçe bölünmüştü. Bugün ise ne ticaret ne de üretim için durum hiç de böyle değil.
Şu anda mevcut kriz ile 1929’u takip eden uzun bunalım arasındaki en büyük fark, büyük burjuvazinin hala büyük karlar elde ediyor olmasıdır. Bunu işçi sınıfının, ücretlilerin ve emeklilerin sırtından; sağlık, eğitim, toplu taşıma vb. gibi çalışan sınıflar için yararlı olan kamu hizmetlerindeki her şeyin sırtından yapıyor. Kârını büyük ölçüde spekülasyon ve finans yoluyla elde etmektedir.
Artı değerin kapitalistler arasındaki bölüşümünde yer alan finansal operasyonlar krizin şiddetini arttıran unsurlar haline gelmiştir. Uzman finans yayınları, büyük burjuvazinin finansal çöküş tehdidine ilişkin derin endişesini yansıtmaktadır. Henüz görmediğimiz ölçekte bir finansal çöküş. 2008’de buna değinmiştik. Ancak 1929’u takip eden yıllarda olduğu kadar ileri gitmedi. Les Echos, 17 Eylül 2024’te yayınlanan bir makalede yine de “Avrupa hükümetlerinin 2008 krizinin yükünü ödemek için acele ettiğini” ve “sadece Hollanda hükümetinin ABN AMRO’yu (Hollanda’nın önde gelen bankası) iflastan kurtarmak için 27 milyar avro harcadığını” belirtiyor. Ama bu sadece küçük bir emperyalist devlet…
Büyük bir mali krizin hayaleti büyük burjuvaziyi korkutuyor! (15.12.24)