Sinif Mucadelesi

Gazze’nin yıkımından sonra Lübnan’ın yıkımı. Peki ya sonra?

Pazartesi 18 Kasım 2024

İsrail’li yöneticiler, bir yıl önceki 7 Ekim Hamas katliamından bu yana, bu saldırıyı bahane ederek, istedikleri her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlar ve yqpıyorlar..

Gazze Şeridi’ni harabeye çeviren bombardımanlar 40 binden fazla erkek, kadın ve çocuğu öldürdü ve hayatta kalanlara sonsuz acılar yaşattı. Batı Şeria’da İsrail ordusu ve aşırı sağcı milisler tarafından düzenlenen baskınlarda yaklaşık 600 kişi hayatını kaybetti.

İsrail ordusu Suriye, Yemen ve İran’da vurma ve öldürme cüretini gösterdi. Ve 27 Eylül gününden bu yana Hizbullah’a karşı topyekûn bir savaş başlattı. Lübnan’ı acımasızca vurarak mahalleleri, köyleri ve tüm bölgeleri enkaz dağlarına dönüştürdü.

Evet, İsrail liderleri kendilerine her türlü hakkı tanıyor. Netanyahu, Hasan Nasrallah’ı öldüren operasyonu New York’taki BM binasından başlatma lüksüne bile sahip oldu! Neden bundan utanç duysun çekinsin ki? ABD ve arkasındaki büyük Avrupalı güçler onu koşulsuz destekliyor. Kesinlikle itidal çağrısında bulundular ve düzenli olarak ateşkesten bahsediyorlar. Ancak silah göndermeyi asla durdurmadılar.

Hem Biden hem de Kamala Harris, Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinden dolayı Netanyahu’yu tebrik ederek bunun «adaletin bir ölçüsü» olduğunu ilan ettiler. Bir tonluk bir bomba yerleşim alanının ortasında patlayıp yüzlerce erkek, kadın ve çocuğu öldürürken nasıl «adaletten» bahsedilebilir?

İsrail’in Lübnan ve Gazze’deki eylemlerini tanımlamak için kullanılabilecek tek bir ifade devlet terörüdür. Ve bu terörizmin Hamas ya da Hizbullah’ınkinden tek farkı, büyük güçlerin açık ya da örtülü onayına sahip, aşırı silahlanmış bir devletin elindeki kaynakların daha fazla olmasıdır.

Siyonist yöneticiler Filistinlilerin yaşadığı topraklarda bir Yahudi din devleti kurmaya karar verdiklerinde, İsraillileri sonu gelmez bir savaşa mahkum ettiler. İsrail halkı ezilen bir halktan bir baskı gücüne dönüştü. Ve zaman içinde İsrail Devleti, ABD’nin fazla bağımsız bulduğu İran gibi rejimleri uzak tutmakla görevli, emperyalizmin en güvenilir ve savaşta sertleşmiş silahlı kanadı haline geldi.

Bugün Ortadoğu’daki emperyalist düzen, İsrail devlet terörizmi ve onun yayılma, sömürgeleştirme ve ilhak politikalarıyla karıştırılmaktadır. Ancak Irak’ı yok eden ve Suriye’yi parçalayan da aynı bu emperyalist düzendir. Tüm bölge halklarını sonu gelmez sosyal ve siyasi krizlere sürükleyen de bu emperyalist düzendir.

Lübnanlılar bunu çok iyi biliyorlar! Ülkelerinin sınırları, onu Suriye’den yapay olarak ayıran sömürgeci Fransa tarafından çizildi. Cemaat bölünmelerine dayanan siyasi sistemi de sömürgeci güçler tarafından gelecekteki devleti zayıflatmak ve kendilerine bağımlı kılmak için kuruldu. Bir kısmı Filistinli mültecilerden oluşan Lübnan halkı, bu hesapların bedelini 1975-1990 yılları arasında on beş yıl süren iç savaşla ödedi. Çünkü Lübnan, bölgedeki tüm güçlerin çatıştığı, her birinin bir dini mezhebe bağlı milisleri desteklediği bir arena haline geldi.

Lübnanlılar, kendilerine ait olmayan bir savaşın ebedi rehineleri olmaktan duydukları dehşeti dile getirdiler. Aslında bu durum bölgedeki tüm halklar için geçerli.

Çünkü bu çatışmalarda söz konusu olan ve İsrail ile Filistinlileri karşı karşıya getiren konu, Yahudiler ile Müslümanlar arasındaki savaş değil, bu bölgeye kimin hükmetmeye devam edeceği, petrolden kimin ve hangi şartlarda faydalanacağı ve Hürmüz Boğazı ve Süveyş Kanalı’ndan geçen deniz ticaretini kimin kontrol edeceğidir.

Bu, emperyalist güçlerin olduğu kadar İran’ın ve Hamas ve Hizbullah gibi milliyetçi partilerin de endişesi.. İktidardayken gösterdikleri gibi, dertleri halklarını yoksulluktan kurtarmak değil. Tek amaçları, savaş sarmalında yer alarak aynı sömürü ve yağma sisteminden kar elde etmek ve bu kazançtan daha fazla pay almak.

Milliyetçiliğin kanlı çıkmazını kırmalı ve ortak bir gelecek inşa etmeye çalışmalıyız. Bu ancak tüm ülkelerin işçilerinin ve ezilenlerinin sınırları ve milliyetleri aşarak emperyalizmi ve onun başındaki kapitalist sınıfı yıkmak üzere birleşmek iradesiyle başarılabilir. Bu mücadele elbette kendi ülkemizde başlıyor.

(LO, 02.10.24)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi, Sayı : 307, 10 Kasım 2024  Site yaşamını izle 3 Uluslararası Gündem   ?