Çin 1949: Milliyetçi bir köylü devrimi
Yetmiş beş yıl önce, 1 Ekim 1949’da Mao Zedong, bir asırlık ulusal aşağılanmayı kırarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etti.
19. yüzyılın sonunda feodal Çin, Batılı emperyalist güçler tarafından kontrol ediliyordu. Başındaki yozlaşmış ve aciz hanedan sonunda düştü. Emperyalizmden bağımsız, modern ve kapitalist bir Çin için mücadele eden milliyetçi parti Kuomintang tarafından 1911 yılında bir Cumhuriyet ilan edildi. Ancak bunun yerine Çin, savaş ağalarına teslim edilerek parçalandı.
1925’ten itibaren yeni bir devrim şekillenmeye başladı. Rusya’da başlayan devrimi genişletmeyi amaçlayan 3. Enternasyonal’in itici gücüyle 1921’de kurulan Çin Komünist Partisi, hem feodal ağaların hem de emperyalizmin egemenliğine son vermeyi amaçlayan binlerce işçiyi hızla örgütledi. Ancak Stalinist liderlik altında Enternasyonal, Komünist Parti’yi o zamanlar Çan Kay Şek tarafından yönetilen Kuomintang ile birleşmeye zorladı. 1927’de, işçilerin ve komünistlerin iktidarı kendisine teslim etmek üzere ele geçirdikleri Şangay’da, Çan Kay Şek binlercesini kurşuna dizdirdi ve işçi devrimine kanlı bir şekilde son verdi.
Bu daha da büyük bir felaketti, çünkü zafere ulaşmış bir Çin devrimi dünya çapında işçi devrimine yeni bir soluk getirecek ve Rus işçilerine Stalinist bürokrasiye karşı koyma fırsatı
verecekti. Bir köylü devrimi, bir küçük burjuva liderliği
Çin Komünist Partisi, 1927 yenilgisinden sonra kırsal kesimde tecrit edilmiş bir halde kendini işçi sınıfından kopuk buldu. Mao liderliğinde ve Stalinistlerin burjuva partileriyle ittifak halinde Halk Cepheleri kurma politikasından etkilenerek 1930’larda radikal milliyetçi bir parti haline geldi.
1937’de, belirli eyaletlere hakim olan Kuomintang ve Komünist Parti birbirleriyle savaşmayı bıraktılar ve o sırada Çin’in tamamında hakimiyetini genişletmekte olan Japonya’ya karşı güçlerini birleştirdiler. Japon işgali özellikle şiddetliydi ve 1945’teki yenilgisi gerçek bir köylü ayaklanmasına yol açtı. KP’nin amacı, Amerikan emperyalizmi tarafından uzun süredir desteklenen Çan Kay Şek ile bir koalisyon hükümeti kurmaktı. Tüm bağları koparan Çan Kay Şek oldu.
Kuomintang, yolsuzluklarından ve asalaklığından bıkmış olan ve KP’nin etkisinin arttığını gören burjuvazi de dahil olmak üzere halkın geniş kesimleri tarafından nefret ediliyordu. 1945’in sonunda Kuomintang, isyan eden köylülerin ve şehirli küçük burjuvazinin desteğini kazanan Mao’nun birliklerine saldırdı. Ancak KP bu isyanı kabul etmeden önce uzun süre tereddüt etti. Sözde yurtsever ağaları kızdırmamak için, sadece ılımlı bir tarımsal kira indirimi programına sahipti. Uzun bir tereddüt döneminden sonra, Chang ile herhangi bir uzlaşmanın kesin olarak masadan kalkmış gibi görünmesi ve burjuvazinin bir kısmının KP’ye olumlu bakması nedeniyle, KP kararını verdi. 1946 yazında emir verildi: «Toprağı paylaşın». Komünist Parti böylece iktidarı ele geçirmek için köylülerin ayaklanmasına önderlik etmeyi seçti. Çan Kay Şek’in orduları kısa sürede yenildi. Mao’nun orduları genellikle şehirlere savaşmadan girdi.
İşçi sınıfı kenara bırakıldı
İşçi sınıfı dikkatle uzak tutuldu ve Mao’nun iktidarı ele geçirmesinde hiçbir rol oynamadı. 1 Ekim 1949’da Mao resmi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilan etti. Çan Kay Şek, Amerikan koruması altında Tayvan adasına kaçtı.
1949’daki Çin devrimi, Çin toplumunu modernleştirmeyi ve ülkeyi emperyalizmin doğrudan kontrolünden kurtararak ve feodal toprakları paylaşarak ekonomik kalkınmasını sağlamayı amaçlayan bir burjuva devleti doğurdu. İlerici küçük burjuvazi tarafından desteklenen yeni rejim, başta kadınların statüsü olmak üzere, eski toplumun birçok gerici yönüne son verdi. Ancak yeni burjuva devleti çok geçmeden Çin burjuvazisinin Tayvan ve Hong Kong’a kaçan bir kesimiyle ve emperyalizmle karşı karşıya geldi. 1949’dan 1971’e kadar, hala Çan Kay Şek’i destekleyen Amerikan emperyalizmi Çin’i ambargo altına aldı. Bu muhalefetle karşılaşan Devlet, ekonominin büyük bölümünü kamulaştırdı ve Çin’in geniş köylülüğünü aşırı sömürerek ekonomiyi geliştirdi.
Büyük Çin-Amerikan dostluğu
1960’ların sonunda Vietnam’da batağa saplanan ABD, bölgede bir yer edinme arayışıyla politikasını değiştirdi. Bu durum, ABD Başkanı Nixon’ un 1972’de Mao ile yaptığı görüşmede çarpıcı bir şekilde görüldüğü üzere, diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasına yol açtı. Ekonomik açıdan Çin, fethedilmesi gereken bakir bir pazar ve tükenmez bir ucuz işgücü kaynağı haline geldi.
Batılı kapitalistler, Çin devletinin kontrolü altında sıcak bir şekilde kabul edildi. Çin, dünyanın atölyesi, Batılı ve Japon tröstlerin taşeronu olarak dünya ekonomisinin bir parçası haline geldi. Çin devleti, fabrikalarda düzeni sağlayarak ve gelişmekte olan Çin burjuvazisine işçilerin sömürülmesinin meyvelerinden pay vaat ederek onların temsilcisi olarak hareket etti.
Bugün yüzlerce milyarder ve birkaç milyon milyonerden oluşan bu burjuvazi, servetini ve konumunu, sıkı sıkıya bağlı olduğu Çin devletine borçlu. İşçi sınıfı da önemli ölçüde büyüdü. Milyonlarca yoksul kırsal bölge sakini, kent merkezlerinde iş aramak için kırsal bölgeleri terk ediyor. Bu 295 milyon «mingong»larla (göçmen işçiler) birlikte, şu anda neredeyse 800 milyon aktif çalışan insan sözkonusu ve bu Çin ve Batı burjuvazilerinin çekinmesi, korkması gereken müthiş bir gücü oluşturuyor. Korkmaları gerekiyor çünkü bu iişçi sınıfı vahşice sömürüldüğü gibi, aynı zamanda mücadele de ediyor.
Bugün emperyalizmin, Batılı büyük güçlerin politikalarının bütün amacı, kendisiyle rekabet edebilecek konumda olan bir Çin devletini sınırlandırmak, engellemek. Dünyanın en büyüğü haline gelen ve Avrupa ve Amerika işçi sınıflarıyla binlerce bağı olan Çin işçi sınıfı, gelecekte belirleyici bir güç olabilir ve önemli bir rol oynıyabilir.
(LO, 09.10.24)