Krizin sorumlusu, Erdoğan’ın patronlar düzenidir
Hayat pahalılığı, bir avuç patron ve siyasetçi çevresi dışında, herkes için yaşamı zorlaştırıyor. Enflasyon, döviz kurlarındaki artış gibi nedenlerle pahalılık oluşuyor, satın alma gücü düşüyor, asgari ücretle çalışanların, işsiz kalan, iş bulamayanların, genç nüfusun ve emeklilerin durumları, daha çok zorlaşıyor. İşçi sınıfının, bir işte sürekli çalışıp düzenli ücret alan kesimlerinde bile, geçinmek için ek bir işte çalışmak gerekiyor ve bu durumdaki insanların sayısı giderek daha da artıyor. Emeklilerin önemli bir bölümü ise emekli olduktan sonra da hala çalışıyorlar.
İşçiler, daha uzun saatler çalışarak gelirlerini arttırmaya çalışıyor ama çalışma süresi uzadıkça,
yorgunluk arttıkça verimlilik de, alınan karşılık da azalıyor. AKP iktidarları boyunca övülen «çok çalış, çok kazan» ifadesinin boş bir laftan ibaret olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor.
Yıllarca patronlara işyeri açmaları, üretim yapmaları için bol keseden, geri ödemesiz para dağıtıldı. Böylece işsizliğin azalacağı, satın alma gücünün artacağı iddia edildi. Ülke büyüyecek, herkes zenginlikten pay alacak denildi. Ancak hiç de böyle olmadı. Zenginlikten pay almak şöyle dursun, sermaye, zenginlikler hakim sınıfların, üç beş patronun ellerinde birikti.
Patronlar devasa kârlarına rağmen yeniden yatırımlarla istihdam olanakları yaratıp, işçilerin sayılarını arttırmadı, ücretler sabit kaldı. İktidarın sınırsız desteğini alan patronlar, birer işçi düşmanına dönüştüler. İşçilerin artan tepkilerini önleme yöntemi olarak, bu kez kredi muslukları açıldı. «Ücret yetmiyorsa banka kredisi alın, kredi kartı edinin» denildi. Aybaşını zorla getiren emekçiler ve işçiler bunu bir çıkış yolu, gibi gördüler. Elbette ki bu kredilerin faiziyle birlikte, fazla fazla geri ödenmesi gerekiyordu…
Bankalar, yıllardır, üst üste kâr rekorları kırarken, işçi sınıfı daha da yoksullaştı, borç batağına saplandı. Bu kez banka borçlarını, bir kredi borcunu başka bir kredi alarak kapatmaya çalışanların, borcunu ödeyemeyenlerin sayısı rekor kırmaya başladı. Geçim sıkıntısına düşenlerin sayısı artarken, AKP’yi de olumsuz etkilemeye başlayınca, devletin kasaları açıldı.
Sosyal destek, toplum yararına çalışma ve benzeri gerekçelerle ücretli iş, gelir desteği sağlama, veya bazı temel ürünlere sübvansiyon verme gibi yöntemler uygulandı. Tümü patronların kasalarına dokunulmadan, dışarıdan alınan borç paralarla gerçekleştirildi. Türkiye bir avuç patron tarafından paylaşıldı, herşeye, neyin ve kimler tarafından üretileceğine patronlar karar verir oldu. İşçi sınıfının ürettiği zenginliğin, işçi sınıfından toplanan vergilerin, hangi patronlara ne kadar, hangi işler üzerinden veya nasıl bir yolsuzlukla aktarılacağı da belirlendi.
Devlet ve hükümet, AKP’nin yarattığı yürürlükte olan bu sistemi koruyor, ve sürdürmek için de ellerinden geleni yapıyorlar. İktidar artık vaatle, kanunla, borçla, yasakla ya da başka bir yolla yapamadıklarını, baskı ve şiddet uygulayarak yapıyor. Ne Anayasa, ne de kanun tanıyor, istediklerini hayata geçiriyor. İşçi sınıfının en basit bir hak arama eylemi, köylülerin topraklarının talan edilmesine karşı çıkışları, her türden itiraz, iktidarın yağmacılık çarkına dokunduğu için baskı ve şiddetle bastırılıyor. Hiçbir yetkili, görevli, siyasetçi, kim haklı, kim haksız, sorun nedir diye sormuyor. Doğrudan, patron haklıdır deniliyor ve her zaman patronun dediği oluyor. Açıkça suçlu olduklarında bile, işin içinden sıyrılıveriyorlar.
AKP, iktidarları boyunca, sadece patronlara çalıştı. Sermeyesi büyüyen patonlar, işçi sınıfının sırtında yükseldiler, işçi sınıfına rağmen, işçi sınıfının haklarını, mücadele geleneğini yok ederek serpilip geliştiler. AKP, bunu sağlamak için devlet olanaklarını sonuna kadar kullandı. İktidarlarına yarayacak her türden gericilik ve uygulamalar hep gündemlerinde kaldı. Ama bu iktidarda kalma çabalarına rağmen, Erdoğan ve AKP çok büyük oranda itibar kaybetti. Onlara oy verenler bile, desteklerini çekmeye, sırt çevirmeye başladılar.
Güncel durumda ekonomik kriz sözkonusu ve bu krizi işçi sınıfı yaratmadı. İşçi sınıfının fikri hiçbir konuda sorulmadı, hiçbir zaman ona danışılmadı, talepleri ciddiye alınmadı. Patron dostu siyasetçiler, patronlar ne derlerse onu yaptılar. Buna rağmen, krizin faturasını işçi sınıfı ödüyor. Krizin nedeni patronların kurduğu, işlettiği bu sistem, kasalarına yığdıkları, yurt dışına kaçırdıkları, vergisini ödemedikleri milyarlar, devletten alıp geri ödemedikleri paralar... Kısacası patronların yaptıkları her şey ve hükümetin ekonomik politikaları, ülkeyi adım adım krize götürdü. Hatta bunu dile getirenler bile baskı, şiddet ve tehditle susturuldular.
İşçi sınıfının, işyerlerinde doğrudan, işyerleri dışında da dolaylı yollarla, devlet eliyle uygulanan baskı ve şiddetle dayatılan haksız uygulamalara karşı koyması gerekiyor. Patronlara, onların sistemine, kapitalist sisteme «artık yeter» demenin zamanı çoktan gelmiş bulunuyor.
(27.09.24)