Sinif Mucadelesi
Kapitalist Üretim Tarzında İşsizlik

Marx ve Engels, kapitalist üretici güçlerin...

Perşembe 12 Eylül 2024

Marx ve Engels, kapitalist üretici güçlerin genişleme döneminde, büyük işsiz işçi topluluklarının şir-ketlerden kovulduklarını ya da kapı önlerine bırakıldıklarını gözlemlemişlerdi ve burjuvazinin işçi sınıfına karşı mücadelesinde emrinde bir sanayi yedek ordusunun bulunduğunu söylemişlerdi.

Bu terim, sınıflar arasındaki ilişkilerin ne ölçüde şiddetle damgalandığının ve ölümüne bir mücade-leden başka bir sonuca varılanamayacağının, aynı zamanda da proletarya için büyük bir sorunun altını çiziyordu: burjuvazi tarafından dayatılan işçiler arasındaki rekabetle nasıl başa çıkılacak, en yalıtılmış, en az bilinçli ve en aç olanların mülk sahibi sınıflar tarafından askere alınması nasıl engellenecek ve proletaryanın bu kesimi, kapitalizme karşı ve komünizm için ortak mücadeleye nasıl kazanılacaktı?

Bilimsel sosyalizmin kurucuları, işsizliğin bir rastlantı, öngörülemez ya da marjinal bir olgu olmaktan çok, kapitalist üretimden ayrılamaz olduğunu gösterdiler. Girişimciler tarafından işçi alma ve işten çıkarma özgürlüğünün önündeki her türlü engeli ortadan kaldırmak, ücret sisteminin özelliği olarak ortaya çıkıyor. Engels, İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu (1845) adlı kitabında bu «işsiz işçiler rezervinin» rolünü ilk kez gösteren kişi oldu.

Engels, bu rezervin, «Acı çekerek dilenerek ve hırsızlık yaparak, sokakları süpürerek ve hayvan pıslikleri toplayarak, bir el arabası ya da eşek yardımıyla küçük arabalar yaparak, sokak köşelerinde satış, işportacılık, ya da ara sıra buldukları işleri yaparak, bitkisel hayatta gibi yaşayan «nüfus fazlalığı»» olduğunu belirtiyordu.

Öte yandan, bu rezervin varlığı, burjuvazinin, kendisine direnen herkesi işten çıkarmak ve yerlerine ge-çimlerini sağlamaya canatan işçileri getirmekle tehdit ederek ve ücretleri olanaklı olduğunca işgücünü yeni-den üretmek için gereken asgari düzeyde tutmak için, işçiler üzerinde sürekli baskı uygulamasını sağladı. İşçi hareketi, « madenlerin ve demiryollarının krallarının» işçilere karşı başlattığı grev kırıcılarını, büyük maddi, fiziksel ve manevi sıkıntıya indirgenmiş lümpen proleterleri etkisiz hale getirmek ya da kendi da-vasına kazanmak için uzun bir mücadele vermek zorunda kaldı.

Bu yedek ordu, sanayileşmenin hızla ilerlediği ülkelerde kırsal bölgeleri sanayileşen kentlere doğru boşaltan kırsal iç göçle kırsal göçlede beslendi. […] Büyük sermayenin, yeni üretim dalları geliştirmek, üc-retlerden tasarruf edebilmek için vasıflı işçilerin yerine daha az vasıflı olanları ihtihdam etmek, üretimi ve kapitalistler arasındaki rekabeti ulusal ve giderek uluslararası ölçekte düzenleyen piyasaların kaotik hare-ketlerine ayak uydurmak için işsizler kitlesinin varlığına kaçınılmaz olarak ihtiyacı vardı.

İşsizlik ve onunla birlikte gelen tüm eksik istihdam biçimleri, 20. yüzyıl boyunca kapitalist ekonominin neredeyse kalıcı özellikleri oldular. Ve devrimci komünist militanlar sürekli olarak bu sorunla karşı karşıya kaldılar.

1917 yılında kapitalist ekonominin çöküşü ve kıtlık tehdidiyle karşı karşıya kalan Rus işçi sınıfı, kendi örgütleri, fabrika komiteleri ve sovyetleri aracılığıyla, işe almalar, işten çıkarmalar ve daha genel olarak üretim üzerinde, kendi kontrolünü dayatarak karşılık verdi. Bu, Bolşevik Parti’nin Ekim ayında iktidara gelmesinden önce bile büyük şirketlerin çoğunda etkiliydi.

1930’lu yıllardaki kriz sırasında, işçilerin üçte birini etkileyen kitlesel işsizlik, üretim araçlarına ve özel mülkiyet hukukuna dayalı bir ekonominin çürüme derecesinin en somut ama aynı zamanda en acımasız belirtisi haline geldi.

Kapitalizmin bütün aşırı üretim krizleri gibi, bu Büyük Buhran da büyük üretici güçlerin yok olma-sıyla (veya durmasıyla) sonuçlandı. Üretilen mallar ve tarım ürünleri artık piyasada alıcı bulamıyordu. Bur-juvazinin imdadına, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, faşizm ve askeri baskının acımasız biçimleriyle, Yeni Düzen (veya Yeni Uzlaşma, New Deal : 1932 yılında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in, ülkeyi buhrandan kurtarmak için, özellikle istihdam yaratmaya ve kamu yatırımlarının artırılmasına odaklanmış, ekonomik, sosyal ve siyasal önlemler içeren programına verilen ad.) döneminin yöntemleri biçiminde, devletçilik yetişti.

Ancak İkinci Dünya Emperyalist Savaşı’nın arifesinde, resmi rakamlara göre işsizlik hala on mil-yondan fazla işçiyi, yani aktif çalışan nüfusun neredeyse yüzde 17’sini etkiliyordu. Sadece savaşa doğru yürüyüş ve toplumun askerileştirilmesi bu durumu düzeltmek için bir çare olabilirdi. Ancak bu, insanlığı çeyrek yüzyıl önce dünyayı harap eden barbarlıktan daha ölümcül bir barbarlığa sürüklemekten başka bir işe yaramadı.

O zamandan bu yana, üretim ve ticarette, esas olarak yeni bir küreselleşme evresiyle bağlantılı kısa süreli toparlanma dönemlerine rağmen, kitlesel işsizlik ve eksik istihdam işçi sınıfı üzerinde ağır bir yük olmaya devam etti ve ediyor.
Bütün hükümetlerin ellerinde işsizlik sorununu «çözmek» ya da «eğriyi tersine çevirmek» (yani gra-fiklerdeki habire yükselen işsizlik eğrisini düşüyor göstermek) için çok çeşitli araçlar bulunuyor. En yaşlı iş-çiler erken emekliliğe gönderiliyor, ya da iş aramaktan muaf tutulmuş bazı diğerleri ise malulen emekli ediliyor, uzun süreli işsizler eğitimden eğitime yönlendiriliyor, bu yöntemlerle istatistiklerden çıkarılıyor.

Ayrıca, istatistiklerin bu biçimde kamufle edilip, gerçeklerin kamuoyundan saklanmasına, bir de işçilere ve işsizlere karşı tekrarlanan saldırılar eşlik ediyor. İşsizlerin hak ve menfaatlerinde ciddi azalmalar, kamu hizmeti de dahil olmak üzere işten çıkarmalarla ilgili bir dizi yasal sınırlamaya ve iş kanununa meydan okuma, esnek çalışma saatleri, zorunlu yarı zamanlı çalışmanın yaygınlaştırılması, ücretlerin dondurulması, parası ödenmeyen mesai saatleri, işsizlik ödemelerinin ve ödeme sürelerinin azaltılması, işsizlik fonlarının bu iş için değil başka alanlarda kullanılması, emeklilik yaşının sürekli ileri yaşlara itilmesi vb. İşçilerden kitlesel bir tepki gelmeyince de, bu saldırılar sürüyor ve her ülkede aynı ya da benzeri eğilimler gözleniyor.
Bir ölüm kalım meselesi

Kautsky, Sosyalist Program (1892) adlı yapıtında, işsizlerden oluşan yedek ordunun kapitalistler için paha biçilmez olduğunu, çünkü onlara «çalışanları kontrol altında tutma» olanağı verdiğini belirtti.

Ve şunu da ekliyordu : «Peki işsizlik ne anlama geliyor? Bu ilgililer için sadece sefalet değil ya da çalışanlar için itaatin, kulluğun ve sömürünün artışı değil, aynı zamanda bütün işçi sınıfının varoluşunun güvensizleşmesi anlamına da geliyor.» Mevcut işsizlik patlaması, şimdiye kadar kapitalist ekonominin iş-leyişinin en dramatik sonuçlarından bazılarını hafifleten tüm «sosyal şok gidericileri» tehdit ederek, ana em-peryalist güçlerde bile bu güvensizliği yeniden canlandırıyor. Mücadelecilik patlamasının yokluğunda işçi sınıfı, durumunun Asya, Afrika ve Amerika’daki en büyük ve en yoksul kesiminin durumuyla aynı olduğunu görecek.

Zengin ülkelerde, onlarca milyon işçi ve yoksul aileler, köprüler ve otoyollar yıkılma derecesinde ba- kımsız ve yatırımdan yoksunken, düzgün bir yaşama uygun konut, kaliteli altyapı ve toplu taşıma sistemi, bekliyorlar. Hastaneler ve onları işletecek personel, yaşlıları onurlu bir şekilde kabul edip koruyup kollaya-cak kuruluşlar, kreşler, okullar, üniversite ve buraya yerleşme hakkı vb. gibi olanaklar bulunmuyor.

Ve karşılanması gereken ihtiyaçların sayısız olduğu bu toplumda, burjuvazi semirip yağ bağlarken, kitlesel işsizlik hiçbir zaman ortadan kalkmamakla kalmıyor, aynı zamanda daha da kötüleşiyor. Bu basit sı-
ralama bile, kapitalizmi mahkum etmek için yeterli. Ayrıca, devrimcilerin, bu asalak sınıftan ve toplumun tüm organlarını yozlaştıran kârdan kurtulan komünist bir toplum inşa etme mücadelesini haklı çıkarıyor.

Burjuvazinin egemenliğine aynı zamanda bütün dünyanın düzenli olarak yağmalanması da eşlik ediyor ve kapitalizmin krizinin mevcut aşaması, kaos ve sefalet egemenliğine zaten yansıyor. Birçok Afrika ülkesinde olduğu gibi Hindistan ve Brezilya’da da açlık, istihdamdan ve her türlü gelirden mahrum olma gi-bi sorunlarla boğuşan nüfusun çoğunluğunu tehdit ediyor. Bu durum, işçilerin ortak çıkarlarının ve güçle-rinin farkına varmaları, yönlenmeleri ve sınıf mücadelesinin ve komünist devrimcilerin yolunu bulmaları koşuluyla yarının isyanlarına ve devrimlerine zemin hazırlayabilir. Bu bakış açısına sahip çıkan militan, parti ve örğüt gibi yapılanmalar ve kuruluşların onlara yardımcı olmak için çalışması gerekiyor.
 
Aksi takdirde, işçi sınıfına ve sömürülenlere düşman olan diğer toplumsal güçler, diğer siyasi akımlar, kendilerini dayatmaktan geri kalmayacaklar.

Marx’ın deyimiyle, bugün işçi sınıfının dünya çapında dağılmış, bölünmüş güçlerini oluşturan prole-taryanın ordusu, insanlığı kapitalizmin amansızca içine soktuğu barbarlıktan kurtarabilecek tek güç olarak ortaya çıkıyor.
(LDC, 07.09.20)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi, Sayı : 305, 11 Eylül 2024  Site yaşamını izle 8 Söz : Kapitalist Üretim Tarzında İşsizlik   ?