Sinif Mucadelesi

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yılı

Pazar 11 Ağustos 2024 yazan ?

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yılı kutlamaları nedeniyle, iktidar ve muhalefet, Erdoğan, Özgür Özel ve Bahçeli, tek bir vücut olarak, büyük bir şov yaptılar.

Tarihi bir hatırlatma
 
Kıbrıs 1571’de Osmanlı topraklarına katıldı ve Türk kökenli nüfus Kıbrıs’a bu tarihten sonra yerleşti. Çöküş dönemine geçen Osmanlı, 1878’de Kıbrıs’ı, 92 bin Sterlin karşılığında İngiliz İmparatorluğu’na kiraladı. İngiltere, Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere karşıtı cephede ve Almanya saflarında yer aldığı için, Kıbrıs’ı ilhak etti ve Kıbrıs 1960’a kadar bir İngiliz sömürgesi olarak kaldı.
 
1923’te Lozan Antlaşması ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’ın bir «İngiliz adası» olduğunu kabul ederek, adaya ilk elçisini de göndererek resmi olarak «tanıdı.»

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok sömürge ülkede kurtuluş savaşları, özellikle de İngiliz İmparatorluğu’na karşı, başladı. İşte bu ortamda Kıbrıs’ta nüfusun yüzde 70’inden fazlasını oluşturan Rum halkı, ENOSİS (Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama) adı altında bir kurtuluş mücadelesi başlattı.
 
Kıbrıslı Rumların 1955’te hızlandırdığı silahlı harekete karşı «böl ve yönet» siyasetini uygulayan İngiltere, Türk gençlerinden oluşturduğu «yardımcı polis» güçlerini Rumlara karşı kullandı. Ancak tüm bunlara rağmen Türk ve Rum halkı arasında arzu edilen «uçurum» yaratılamadı. (Bu konuda 1948 yılında
Rum ve Türk maden işçilerinin Lefke’deki bakır madenlerinde birlikte gerçekleştirdikleri bir grevi konu alan bir belgesel bulunuyor.)

İngiltere 1960 yılında Türkiye ve Yunanistan’ı da devreye sokarak, Kıbrıs’ta Rumlar ve Türklerden oluşan bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasını kabul etti. Karşılığında üç tane askeri üs şartını dayattı. Hatta bu askeri üslerin biri olan Ağrotur üssünde nükleer silahların da konumlandırıldığı söyleniyor. İngiliz askeri üsleri, bugün de varlığını sürdürüyor !
 
Kıbrıs Cumhuriyeti sadece Aralık 1963’e kadar sürdü ve başlatılan iç savaş nedeniyle ada, Türk ve Rum bölgeleri olarak ikiye bölündü. Bu durum ise, Temmuz 1974’e kadar sürdü.

1974 Yunan askeri darbe girişimi ve Türkiye’nin askeri müdahalesi
1974 yılında, 1967 yılından beri Yunanistan’da iktidarda bulunan askeri cunta, ülkede iyice sıkışmıştı ve iktidarın, süresini uzatabilmek için bir «zafere» ihtiyacı vardı! İşte askeri yönetim bu nedenle arasının iyi olmadığı Rum kesimi başkanı Makarios’a karşı, general Grivas yönetiminde bir askeri darbe girişiminde
bulundu.

Ancak darbe başarılı olamadı ve üstelik Makarios, kendisini destekleyen polis güçlerini ağır silahlarla donattığı ve ilişkilerinin iyi olduğu Stalinist AKEL partisi (göreceli olarak en güçlü Stalinist parti) kadrolarına silah dağıttığı için, iktidar fiilen AKEL’in eline geçebilirdi. AKEL, Castro ’nun, Küba’da
yaptığı gibi Sovyetler Birliği’ne yakınlaşabilirdi. ABD, işte oluşan bu büyük tehlike karşısında hemen NATO’daki «müttefiki» Türkiye’nin «yavru vatandaki» Kıbrıs Türklerini kurtarmak için askeri bir müdahale yapmasına izin verdi! Oysa aynı ABD, dönemin Başkanı İsmet İnönü 1964’de adaya müdahale için donanmayı harekete geçirdiğinde hemen tehdit etmiş, geri adım atılmazsa NATO güçlerinin devreye gireceğini belirtmişti. İnönü de dönemin ABD Başkanı Johnson’a o meşhur «mektubunu» göndermişti.
 
Türkiye’nin 1974 Askeri Harekâtı’ndan sonra Kıbrıs, oluşturulan bir «Yeşil Hat» ile ikiye bölündü ve iki tarafın sınırları, 2003’e kadar tamamen kapalı kaldı. 2003’den sonra açılan kapılar, iki yabancı ülke uygulaması gördü. Kapılar açılınca, aradan bunca yıl geçmesine rağmen hem Rum hem de Türk halkı, temel bir sorunlarının olmadığını fiilen gördü. Ancak ne Kıbrıs’daki iki tarafın liderleri, ne garantör devletler olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, adanın yeniden birleşip iki tarafın barış içinde yaşamasını gündeme getiriyor…

Ta ki Nobel isimli bir ABD enerji tröstünün, Kıbrıs’ın güney sahillerinde denizin derinliklerinde çok büyük miktarda doğal gaz bulunduğunu açıklaması ve gazı işletmeye aday olup yetki almasına kadar… Kıbrıs Rum kaynaklı basına göre, denizin derinliklerindeki bu doğal gazın varlığı, daha 1956 yılında, ABD jeologları tarafından tespit edilmişti.

«Kalıcı Çözüm» süreci…
Kıbrıs Rum tarafı, resmi hükümet vasfıyla Avrupa Birliği’ne üyelik için başvurmuştu ve ada birleşmeden bunun mümkün olmayacağı cevabını almıştı. Ancak birkaç yıl sonra Avrupa Bir-liği’nin çıkarları gereği Kıbrıs Rum tarafı, tek başına resmi hükümet olarak üye sıfatıyla Avrupa Birliği’ne katıldı! Bu arada doğal gaz sondaj çalışmaları hızlandı. Çok miktarda doğal gazın bulunduğu doğrulandı ve gazı çıkarıp Avrupa pazarına ulaştırma çalışmaları başladı. Ancak doğal gazın Avrupa pazarına iletilmesi için, hem çözüm bulunması, hem de Türkiye ile anlaşma yapılması gerekiyordu. Çünkü gazı, Avrupa pazarına, en ucuz ve en güvenilir biçimde götürmek, ancak Türkiye üzerinden geçeçek bir boru hattı ile, olanaklı olabilirdi .

Annan Planı ve sonrası
ABD, üç garantör ülke ve Kıbrıs temsilcileri arasında yer almamasına rağmen, ağırlığını koyarak sorunu Birleşmiş Milletler’e (BM) taşıdı. Bu çerçevede Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için 2004 yılında, o dönemin BM genel sekreterinin adını taşıyan, Annan Planı hazırlandı. Bu planın uygulanması için her iki toplumda referandumla onaylanması gerekiyordu.

Büyük güçler, referandumdan önce her iki tarafta yapılan genel seçimlerde; Rum tarafında güçlü Stalinist parti AKEL’in, Türk tarafında ise güçlü Stalinist parti CTP’nin (Cumhuriyetçi Türk Partisi) seçimleri kazanmaları için gereken herşeyi yaptı. Çünkü bu iki partinin adayı birleştirme olanakları daha yüksek görülüyordu.
 
Sonuçta 4 Nisan 2004 yılında yapılan Annan Planı referandumun Türk tarafında yüzde 64.91 evet oyu çıkmasına karşın, Rum tarafında yüzde 75 hayır oyu çıktı. Böylece hedeflenen birleşme olmadı. Rum tarafında hayır oyunun çıkmasının temel nedeni, Avrupa Birliği’nin sözde birleşme yanlısı görünmesine rağmen, gerçekte birleşmeden yana olmaması olarak yorumlandı. Çünkü Annan Planı çerçevesinde birleşme olursa, Türkiye’nin KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) üzerindeki hakimiyeti sonucu, Avrupa Birliği’ni istismar edebileceği kaygısı vardı ve bu kaygı hala da sürüyor.

2004 yılındaki Annan Planı’nın başarısızlığından sonra görüşmeler yeniden başladı. Bu defa, Türk tarafını temsilen CTP başkanı Mehmet Ali Talat ile Rum tarafını temsilen AKEL başkanı D. Hristofyas arasında görüşme yapıldı. İki liderin, 2008 yılının Eylül ve 2010 yılının Ocak ayları arasında 60 görüşme gerçekleştirmelerine rağmen, herhangibir anlaşma sağlanamadı.
 
Büyük güçlü devletler, sonraki yıllarda «olanaklarını» kullanarak, bu defa Türk tarafında anlaşma yanlısı sosyal demokrat Mustafa Akıncı’yı, Rum tarafında ise çözüm yanlısı sosyal demokrat Anastasiyadis’i seçtirmeyi başardılar! Ardından, özellikle son aylarda, Kıbrıs sorununda «kalıcı çözüm» için yoğun görüşmeler yapıldı. «Önemli ilerlemelerin» olduğundan söz edildi ve hatta 2017 yılının Ocak ayında üç garantör ülke ve Kıbrıs’taki iki taraf, Cenevre’de kesin çözüm için bir araya geldiler.

Kesin çözüm çok yakın görünmesine rağmen Şubat ayındaki Kıbrıs Türk ve Rum taraflarındaki ENOSİS ve 40 bin Türk askerinin adadan çekilmesi sorunları ön plana çıkarılıp, görüşmeler yeniden durdu. Elbette esas sorun bu değildi. Esas sorun, Avrupa Birliği’nin yine bu şartlarda çözümden yana olmamasıydı ve ayrıca ekonomik açıdan sıkışmış olan Yunanistan’ın kullanması sözkonusuydu. Bundan yararlananan AKP hükümeti de işleri oldukça yokuşa sürüyor. Kıbrıs’ta hem Rum, hem de Türk kitleleri gerçekten adaletli bir düzen temelinde birlikte yaşamak istiyorlar.

Ancak kapitalist sömürü düzeninin yöneticileri, buna izin vermiyorlar. Çünkü bölünen ve birbir-leriyle mücadele ederek zayıf düşen halklara egemen olmak daha çok işlerine geliyor.

Böylece kardeşce yaşayabilmek için tek çözümün, Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’da bulunan emekçilerin kendilerinin kuracakları iktidarlarla olanaklı olabileceği ortaya çıkıyor.


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi, Sayı : 304, 11 Ağustos 2024  Site yaşamını izle 4 Sınıf Mücadelesi’nin Söz’ü   ?