Sinif Mucadelesi

Güney Afrika : Zaferden sonra Afrika Ulusal Kongresi (ANC)

Çarşamba 3 Haziran 2009

Güney Afrika’da ırk ayrımcılığının bitiminden sonra düzenlenen dördüncü genel seçimlerin sonucu sürpriz yaratmadı. Aslında Afrika Ulusal Kongresi ANC, Güney Afrika Komünist Partisi SACP ve merkezi sendika Cosatu’nun oluşturduğu iktidardaki koalisyon olan COPE oyların yüzde 65’ini alarak seçimi kazandı. Seçime katılma oranı ise yüzde 77’ye yükseldi.

Bu seçim, cumhurbaşkanı seçilen ANC’nin lideri Jacob Zuma’nın canlı kişiliği nedeniyle geçmişteki seçimlerden ayrılıyordu. Çünkü ilk defa COPE halk kongresi siyah çoğunluğun oylarını almak üzere ANC’ye rakip olarak seçime giriyordu.

Örgütü ve devlet aygıtını ele geçirme mücadelesinin ulaştığı boyut

Zuma örgüt adamıdır. SACP’nin üyesi olarak, 1985 yılında, Angola makilerinde baş gösteren bir ayaklanmadan sonra örgütü tekrar ele alıp yola getirmek için ANC’nin askeri aygıtı iç polis örgütünün yönetimine getirildi. Özellikle de Quatro kampı hapishanesi, onun himayesi altında kuruldu. ANC’nin yönetimine muhalefet eden çok sayıdaki militan tutuklanarak buraya kapatıldı ve işkence gördü.

Zuma, ANC’nin legalleşmesinden sonra, ırk ayrımcılığına karşı partinin yanında, Mandela ile birlikte devlet aygıtında yer almaya «kendilerini hazırlamak» için, gelecekteki cumhurbaşkanı Thabo Mbeki ile birlikte SACP yi terk eden kişilerden biri oldu.

Ancak Mandela, 1999 yılında kendinden sonra cumhurbaşkanlığına gelecek olan kişiyi belirlediği zaman, sürgün yıllarını ANC’yi yurtdışında batılı diplomatik çevrelerde temsil etmekle geçiren Mbeki’yi seçti. Gerilla kökenli olan demagog Zuma ise başkan vekilliği ile yetinmek zorunda kaldı. Bu seçim, örgüt içindeki iki kişinin klanları arasında uzun yıllar sürecek kavgasının başlangıç noktası oldu.

Zuma, bir defa başkan vekili olduktan sonra kendisini yığınla yolsuzluk skandalına karışmış olarak bulmakta gecikmedi. Bunların arasında en çok, silahlanma devleri İngiliz British Aerospace ve Fransız Thales ile ilgili yolsuzluklardan söz ediliyor. Sonuç olarak Mbeki, 2005 yılında rakibini görevinden uzaklaştırmak konusunda kendisini güçlü hissetti.

İki klik arasındaki çatışma azalmadı. ANC’nin 2007 Aralık ayı kongresinde, Zuma kliği Mbeki’ninkini yenerek bir darbe yapmayı başardı. Bu başarı, kendisine karşı ağırlığını koyan bir kadına tecavüz suçlaması bir yana bırakılırsa, Zuma’nın yolsuzlukları hakında en ufak bir kuşkunun olmamasından dolayı gelişmedi. Bu arada SACP ve Cosatu’nun yönetiminin bir kısmı, Mbeki’nin iş adamları çevresiyle flört etmesinin, onlara çok az yer bıraktığını bulmaya başlamışlardı ve bu durum onların, Zuma tarafına geçmelerini sağladı. Böylece Zuma, ANC başkanlığında Mbeki’nin yerini aldı. Mbeki bundan böyle partiyi kontrolü altında tutamayacaktı ve istifaya zorlandı. Artık Zuma’nın önündeki engeller kalkarak yolu tamamen açılmıştı.

Hoşnutsuzların partisi COPE

Mbeki’nin ayağının kaydırılmasından 3 ay sonra, COPE, ANC’yi terk etti. Bu partinin başlangıcında yer alanlar arasında Mbeki kliğinin eski yüksek düzeyli elemanları, Cosatu’nun eski genel sekreteri, Zuma’ya karşı Mbeki’yi desteklediği için SACP’nin yönetiminden ihraç edilen Willie Madisha da bulunuyordu. Burada ayrıca, Allan Boesak gibi ANC’nin «tarihi» sağ kanadının temsilcileri de yer alıyordu. Aynı zamanda da Alec Erwin ve her şeyden önce de Moses Mayekiso gibi, Stalin karşıtı sol sendikacılığın saygın şahsiyetleri, 1980’li yıllarda siyahların yaşadığı Alexandra gettosunun lideri ve metalürji işçilerinin güçlü sendikasının kurucusu Numsa da vardı.

Böylesine değişik unsurların bir araya geldiği karmaşık bir parti, Zuma’ya muhalefetin ötesinde iyi belirlenmiş bir politikaya sahip olamaz. COPE böylesi bir partinin yokluğunda, rejimin yolsuzluklarını, emekçi sınıfların yaşam koşullarının giderek daha da kötüleşip ağırlaşmasını ve işsizliği ortaya koyarak, bütün hoşnutsuzların en büyük bölümünü toparlamaya çalıştı. Ancak aynı zamanda, gerçekte ANC’nin yüksek düzeyli görevlilerinin kayırılmasına hizmet eden, siyahların yararına uygulanan «pozitif, olumlu ayrımcılığa» da saldırdı. Ancak COPE’nin geri kalan her şey için COPE’nin önerdiklerinin, Mbeki yönetimindeki ANC’nin önerdiklerinden hiçbir farkı yoktu. COPE’nin lideri, kuruluş kongresinde, örneğin yabancı sermayeyi çekmek bahanesi altında işçilere ödetilen maliyeti açığa vurma hakkını kendine saklı tutarak ve bu politikanın terk edilmesini ise hiç önermeden, «Bizim yaklaşımımız, sıkı bir biçimde çalışarak elde edilen büyüme ve istikrarlı bir ekonomidir» diye açıklamada bulunuyordu.

Ancak, onun politikasının dalgalarının ötesinde COPE’nin damgasını vurduğu bir seçim söz konusuydu: Bu ise, Willie Madisha’nın yönetimi altında yeni bir merkezi sendika atılımını açıklamasıydı.
Willie Madisha’ya göre «bağımsız bir sendikal hareket gereksinimine» cevap vermek söz konusuydu. Çünkü «politik olarak her hangi bir görüşün saflarında yer alan bir sendika, emekçilerin bütününün gereksinimlerine yanıt veremez»di. Daha az ikiyüzlü olanlar için açıklama ise, kendi öz merkeziyle donatarak, Cosatu’ya asılarak COPE’yi, ANC karşısında daha inandırıcı kılmaya çalışan bir operasyon söz konusuydu. Sonuçta, emekçilerin çıkarlarının bu işle hiçbir alakası yoktu.

Onları etkilemedi...

15 yıldır üç parti, oyların yüzde 90’ını paylaştıkları Güney Afrika koşullarında COPE tarafından parlamentoda elde edilen yüzde 7,5 oy oranıyla kazanılan 30 koltuk, özellikle de ANC’nin koltuk kaybetmesine neden olduğu için ve bu parti henüz bir yıldır kurulmuş olduğu için yabana atılacak gibi değil. Ancak COPE’nin ümit ettiği protesto anlamında verilen oylardan çok uzaktır.

Buna rağmen, hoşnutsuzluk önemli boyutlarda mevcuttur.

Irk ayrımcılığı döneminin beyaz burjuvazisi ekonomiye egemen olmaya devam ediyor. Kentlerde elektrikli tellerin gerisinde ve lüks mahallelerin silahlı bekçilerin himayesinde olması durumu değiştirmiyor. Irk ayrımcılığından sonra ortaya çıkan, yeni zenginler, dalga geçmek için «Kara elmaslar» diye adlandırılanların, çoğu ANC’nin hizmetinde ama onu sosyal tramplen yani sıçrama tahtası olarak kullananlar, Mandela, Mbeki ve Zuma gibi diğerlerinin desteğiyle, beyaz burjuvazinin saflarına katıldılar.

Sosyal ırk ayrımcılığı ise devam ediyor. Gecekondu bölgeleri, yoksulluklarından ve sefaletlerinden hiçbir şey kaybetmedi. Yıllar boyunca ANC tarafından verilen sözler, kitlelere hizmet verecek alt yapı, sosyal konutlar ve yoksul kitlelere yapılan elektrik, gaz gibi sosyal hizmetler asla gerçekleştirilmedi. Sendikalara göre işsizlik çalışma yaşında olan insanların yüzde 40’ını kapsıyor.

2008 yılı Mayıs ayında meydana gelen yabancı düşmanlığı kızgınlığı patlamaları, sadece gittikçe artarak ağırlaşan yoksulluğun, dünya pazarında ardı ardına gerçekleşen sarsılmaların ve Güney Afrika’nın farklı ırklardan oluşan burjuvazisinin ve emperyalist burjuvazinin asalaklığının açığa vurulmasından başka bir şey değildir. LO (01.05.2009)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 132 - 1 Haziran 2009  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?