Sinif Mucadelesi

İki uçurum arasındaki kapitalist ekonomi (I)

Cuma 2 Haziran 2023

Uluslararası mali sistemi düzenlediğini iddia edenler, bildikleri iki çare arasında seçim yapmakta tereddüt ediyor: Sisteme milyarlar akıtmak ya da kredi musluğunu kapatmak. Her iki durumda da çalışanlar sınıfı yüksek bir bedel ödüyor.

Merkez bankalarının resmi rolü, dolaşımdaki para miktarını, kapitalist piyasanın ihtiyaçlarına, yani malların üretim ve dolaşım hacimine uyarlayarak finansal sistemi düzenlemektir. Merkez bankaları, özel bankaların kendilerini yeniden finanse edebilecekleri çeşitli faiz oranı belirleyerek, hem şirketlerin hem de bireylerin borçlanmasını teşvik eder veya caydırır. Bunun üretken yatırım ve ekonomik büyüme üzerinde etkisi olması beklenir. Ancak mevcut sermayeyi ne şekilde kullanacaklarına, bekledikleri kâra ve sistemin geleceğine dair kendi fikirlerine göre karar verenler, kapitalistlerdir, özellikle de en güçlüleri.

Düşen oranlardan yükselen oranlara

2008’de küresel finans sisteminde yaşanan krizden bu yana uzun bir süre merkez bankalarının uyguladığı faiz oranları negatif olmamakla birlikte %0’a kadar düşmüştü. Özel bankalardan ve hatta bazı büyük şirketlerden tereddüt etmeden şüpheli menkul kıymetlerini (borç, devlet tahvili vb.) satın alıyorlardı. Bu on beş yıllık kolay kredi dönemi boyunca, ekonomiye akıtılan binlerce milyar dolar, avro ya da yen, üretken yatırımları artırmak için çok az şey yaptı.

Bunun yerine gayrimenkul, emtia ya da diğer sektörlerde spekülasyonu körüklediler. Her türden bankaya yeni finansal düzenlemeler icat etmesi için yakıt verdi. Aynı değerde gerçek üretim araçları inşa etmeden ve geliştirmeden sermayesini arttırabilen Gafam ve benzeri yeni ekonomi şirketlerinin gelişimini hızlandırdılar. Birleşmeleri ve satın almaları, hisse alımını ve nihayetinde sermayenin yoğunlaşmasını kolaylaştırdılar.

Tüm bu yıllar boyunca, enflasyon olmaksızın, sömürü artmış ve kapitalistlerin zenginlikten aldıkları pay, işçilerin aleyhine büyümeye devam etmiştir. Dahası, sömürünün şiddetlenmesi ve ücretlerin tüm ülkelerde en düşük seviyede tutulması, mal fiyatında düşük enflasyonun devam etmesini sağladı.

Geçtiğimiz yıl, enflasyonun geri dönmesiyle ve onu kontrol altına alma bahanesiyle, merkez bankaları uzun bir tereddüt döneminin ardından yeniden faiz oranlarını artırdı. ABD Merkez Bankası (FED) Mart 2022’den Mart 2023’e kadar ana faiz oranını %0’dan %4,75’e yükseltti. Avrupa Merkez Bankası (ECB) da aynı yolu izleyerek Temmuzda %0 olan faiz oranını Mart ortasında %3,5’e yükseltti. Merkez bankalarının açık amacı, fiyatların düşeceği umuduyla ister mamul ister gayrimenkul olsun tüm mallara olan talebi azaltarak "piyasayı yavaşlatmaktır.” Bireyler artık ev ya da araba almak için borçlanamayacak. Yeterli alıcı olmazsa fiyatların düşmesi bekleniyor. Artan faiz oranlarıyla birlikte, daha az kârlı olduğu düşünülen küçük, orta ölçekli ve hatta büyük şirketlerin yatırım yapmak için kredi bulması zorlaşacak. Ya yatırımı azaltacaklar ya da iflas edecekler.

Her durumda, istihdamı azaltacaklar. Daha fazla işsizlik ve tercihen düşük ya da hiç işsizlik yardımı olmaması, tüm işçileri daha düşük ücretleri kabul etmeye zorlayacak. Bu da patronları ücret artışını reddetmek için güçlü bir konuma getirecek. Bu, merkez bankacılarının açık hedefi. Eylül ayında ekonomist Patrick Artus bunu süslemeden formüle etti: "Enflasyonu düşürmek için işsizliği arttırmak zorundasınız.

Gerçekte onlar bu konuda hiçbir şey bilmiyor. On beş yıl kendilerine, 2008-2021 yılları arasında, para arzının dört katına çıkmasıyla birlikte ekonomiye sermaye yığmanın neden enflasyonu yükseltmediğini sordular. Bugün merkez bankalarının parasal kısıtlamanın enflasyonu düşüreceğine dair hiçbir garantisi yok.

Aksine, şimdiden felaketlere neden oluyor, bazı burjuva ekonomistler endişeli. Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Joseph Stiglitz, bir makalesinde "merkez bankalarının faiz oranını yükseltmedeki şaşmaz kararlılığı" kınadı. “Enflasyonu kontrol etmek adına, bir durgunluğa neden olacak - ya da durgunluk olacaktıysa daha kötüleştirecek - bir yol seçtiler” diye yazdı.

Üç ay sonra, Silicon Valley Bank’ın çöküşünden sonra şu eleştiriyi yaptı: "Powell tarafından amaçlanan büyük ve hızlı faiz artışı göz önüne alındığında, ani finansal varlık fiyatındaki değişikliklerin finansal sistemin bir yerinde travmaya neden olması beklenirdi." Obama danışmanı olan Stiglitz ile Trump döneminde göreve getirilen Powell arasındaki hesaplaşma, iktidara yakın ekonomistlerin endişelerine işaret ediyor.

SVB, Credit Suisse: 2008’in hayaleti

9 Mart’ta, Silikon Vadisi’ndeki birçok şirketin hesaplarını barındıran Kaliforniya bankası SVB, tarihin en büyük bankacılık paniğini yaşadı. Müşterileri tek bir günde, tek bir tıklamayla 42 milyar doları geri almak istedi. "Batamayacak kadar büyük" kabul edilen 30 uluslararası banka arasında yer almayan banka, herhangi bir şüpheli ya da hileli işlem yapmamıştı. Lehman Brothers yatırım bankasının 2008’de çökmesine neden olan ve bankacılık sistemi krizini tetikleyen emlak ipotekleri gibi çürük menkul kıymetlere sahip değildi. Müşterilerinin parasını, dünyanın en güvenli menkul kıymetleri olan uzun vadeli ABD Hazine tahvillerine yatırmıştı.

Ancak bu devlet tahvillerinin değeri, FED’in faiz artırımının bir sonucu olarak düştü. Faizin yükselmesiyle birlikte yeni devlet tahvilleri, eskilerini satan finansörlere daha fazla kazandırarak değerinin düşmesine neden oluyor. Ekonomik krize ek olarak, yüksek faiz oranının ve daha az kolay paranın bir yan etkisi de, Kaliforniyalı olsun ya da olmasın, yeni kurulan şirketlerin sermaye artırmak için fon bulmasının zorlaşmasıdır. Yeni paraya ihtiyaç duyan start-up’lardan bazıları, fonlarını çekmeye başladığında, SVB kapana kısıldı ve para çekme işlemlerini yerine getiremedi.

SVB’nin başarısızlığının yol açtığı panik karşısında FED gecikmeden devreye girdi. Biden, devletin bankalara yatırılan tüm fonları ne pahasına olursa olsun garanti edeceği güvencesini vermek için bizzat konuştu. Devlet, kamu parasıyla kapitalistlerin paçasını kurtarmak için her zaman hazır. Bir gözlemcinin belirttiği gibi, "Kaliforniyalı girişimcilerin hepsi özgürlükçüdür, ta ki faiz oranındaki artış onları vurana kadar." Bu acil müdahale, burjuvazi liderlerinin ekonomilerinin istikrarsız olduğunu bildiklerini ve sürekli olarak başka bir sistem krizinden korktuklarını gösteriyor.

Fransız maliye bakanı, 2008’de "bu bir çöküş değil" diyen Sarkozy’nin Ekonomi Bakanı Christine Lagarde gibi, SVB’nin iflasından sonra "Avrupa’da herhangi bir bulaşma riski görmüyorum" dedi. Ancak, yirmi dört saat geçmeden, İsviçre’nin ikinci büyük bankası Credit Suisse iflas tehdidiyle karşı karşıya kalırken, BNP ve Société Générale’in hisseleri Paris borsasında %30 değer kaybetti. Credit Suisse, başarısızlığı tüm sistemin istikrarını tehdit edecek otuz bankadan biri olduğu için, İsviçreli yetkililer UBS’i bir hafta sonundan kısa bir süre içinde Credit Suisse’i 3 milyar avroya satın almaya zorladı. Banka çalışanlarının işleri güvence altına alınmadı.

Credit Suisse son iki yılda 52 bin çalışanından 9 binini işten çıkardı, binlerce iş daha yok olacak. Credit Suisse’in kasalarında şüpheli menkul kıymetler olabileceğini bildiği için düşük fiyata rağmen isteksiz davranan UBS patronlarını ikna etmek için İsviçre makamları kamu parasıyla 9 milyarlık bir garanti fonu açtı. Credit Suisse, UBS ve geçmişteki diğer pek çok banka gibi, son zamanlarda yolsuzluk, vergi aklama, kaçırma ve faiz oranı manipülasyonu içeren çeşitli skandallara karıştı. Ayrıca 2021’de iflas eden Archeos adlı bir hedge fonunda da hissesi vardı. Credit Suisse’in sorunları, diğer finansörlerin, sağlamlığından şüphe duymasına neden oldu. SVB’nin durumu, her banka için şüphe uyandırarak çöküşünü hızlandırdı.

SVB ve Credit Suisse’in çöküşü diğer bankaları çekebilir. Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank bir sonraki domino taşı olabilir. 24 Mart’ta hisse fiyatı tehlikeli şekilde düştü. Genel bir güvensizlik ortamında, piyasalara güven vermek yerine borcun bir kısmını önceden ödemek istediğini açıklaması güvensizliği tetikledi. AMB Başkanı Christine Lagarde’ın 20 Mart’ta AB liderler zirvesinde "Avro Bölgesi bankacılık sektörü dayanıklıdır" sözleri, toplumu yeni bir sistemik mali kriz riskinden korumaya yetmeyecek. 2008’den bu yana bankalar, zincirleme iflası önlemek için kendilerine dayatılan sözde tedbirleri aşmanın yollarını buldular.

Spekülasyon yapmak ve kendilerini her şekilde zenginleştirmek için yeni araçlar icat ettiler ve ani geri dönüş durumunda kendilerini iflasa bıraktılar. Finan piyasaları, yani bir avuç büyük bankacı ya da BlackRock gibi büyük yatırım fonları, iyi ya da kötü nedenlerle, Deutsche Bank örneğinde olduğu gibi, fazla riskli olduğundan şüphelenilen bir bankaya olan güvenlerini kaybettiklerinde, bu bankayı kısa sürede batırabilir…. (LDC no2, 31 .04.2023)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı: 291 - 8 Mayıs 2023  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?