Sinif Mucadelesi

Çin devleti ve burjuvazisinin yeniden dirilişi II (1978-2022) Diasporanın (göçmenlerin) dönüşü

Pazar 18 Aralık 2022

Otuz yıllık Maoizm, özellikle Hong Kong’dan gelen göçmenlerle aile bağlarını koparmamıştı. Deng Xiaoping’in Hong Kong yakınlarındaki Guangdong’da ilk dört özel ekonomik bölgeden (SEZ) ikisini açması tesadüf değil. Bu bağlantılara güveniyordu ve haklı çıktı: Göçmenlerin dönüşü, Hong Kong’a bitişik olan balıkçı köyü Shenzhen’i bugün 30 milyon nüfuslu bir metropole dönüştürdü. 1990’ların başında, diaspora tek başına Çin’deki yabancı yatırımın üçte ikisini, SEZ’ler aracılığıyla, %80’ini Guangdong’da kontrol ediyordu. Bu yatırımlar ayrıcalıklıydı. SEZ’lerdeki ücretler 1978’de Hong Kong’dakinden on kat daha düşüktü, arazi üç kat daha ucuzdu. Gümrük vergilerinden muafiyetler, kişiler ve kârdaki vergilerdeki indirimler, göç eden burjuvaları, sanayilerini oraya taşımaya ve yeni yatırımlarını oraya yerleştirmeye ikna etti. Çin’de ihracatın ve yeniden ihracatın yarısı, taşeronlaşmayla üretiliyor.

Çin devletinin işleyişini bilen veya onun içinde tanıdıkları olan kapitalistler özellikle avantajlıydı. Çünkü Çin yönetici tabakalarının üyeleri, zimmetlerine geçirdikleri meblağları, SEZ’lerde geri dönüştürmek için sayısız takma adla yaptıkları yatırımlarla destekleniyordu.

1993’te bir gazetecinin yaptığı hesaba göre 1990’dan 1992’ye kadar üç yıl içinde 30 ila 40 milyar doların Çin’i gizlice terk ettiğini tahmin etti.

Tayvanlı sanayiciler Hong Kong’dakileri izledi, burjuvazi, Çin hükümetinin desteğiyle ülkeye geri döndü ve Maoizm döneminde gevşetilen ancak kopmayan bağlar sıklaştırıldı.

İşçi sınıfı korkusu

Devlet politikası ve ÇKP’nin rolü zaman içinde gelişti. Çünkü genel yönelim -piyasayı yeniden tanıtmak, egemen sınıfın ve kapitalistlerin gelişmesine izin vermek- açık olsa da şirketler, parti ve devlet arasındaki ilişkileri düzeltmek gerekliydi. O zamana kadar parti tüm yetkileri merkezileştirdi ve iş dünyasında öncelik kazandı. Çin hükümeti ilk olarak şirketlerin ÇKP ile ve daha genel olarak merkez ile iller arasındaki, yerel yönetimler ve topluluklar arasındaki bağlantılarını gevşeterek genel bir ademi merkeziyetçilik ve ekonominin güçlendirilmesi hareketini yürüttü. Bu, partiyi şirketlerin, devlet aygıtının ve ekonominin günlük yönetiminden çıkarmak ve özelleştirmeye hazırlanmak içindi.

1989’da Tiananmen Meydanı’nda kan gölüyle sonuçlanan siyasi kriz, bu yönelime son verdi. Bu kriz, 1987’de kırsal piyasalarda fiyatların serbestleşmesinin ardından artan enflasyonla başladı. Enflasyonu frenleme girişimleri, bazı yatırımların aniden durdurulmasına ve birçok işçinin işten çıkarılmasına neden olurken, üst düzey yetkililerin zenginleşmesi ve yolsuzluğu giderek daha görünür hale geldi. Öğrenciler sosyal ve politik özgürlükler için gösteri yapmaya başladığında, işçiler destek verdi. Rejime karşı protestolar birleşti ve bu da Çinli liderlerin en kötüsünden korkmasına neden oldu. Tepkileri korkularının doruğuydu. Tiananmen Meydanı’nda başlayan baskı, bazı kaynaklara göre 10 bin olmak üzere binlerce ölüme neden oldu.

Ancak Çinli liderler, piyasa ekonomisine dönüşü terk etme niyetinde değildi. Amacına ulaşmak için ÇKP’yi kullandı. ÇKP, esasen kariyerist on milyonlarca taraftardan oluşan bir parti. Ancak üst düzey liderlere doğrudan ve hızlıca Çin toplumuna etki etme olanağı sağlayarak, devlet aygıtından iki kat daha etkilidir.

Piyasa ekonomisinin restorasyonuna devam etmek için toplumu kilitlemek gerekiyordu, ÇKP bu kilitlenmenin temel bir aracı oldu.

1989’daki baskıdan ve birkaç aylık duraklamadan sonra Çinli liderler, devletin yağmasını yeniden başlattı. 1990’ların ortalarından itibaren ekonominin büyük sektörleri "reform" bahanesiyle resmen üstlenmeden özelleştirilerek yağmalandı. Devlet, "büyük balıkları, küçüklerin gitmesine izin vererek tuttuğunu", yani sadece küçük şirketleri sattığını iddia etse de, birçok orta ölçekli şirket fiilen özelleştirildi. Büyük kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) kârlı iştirakleri kesilmiş, satılmış veya borsaya yatırılmış, resmi olarak kamu statüsünü korurken, etkin bir şekilde özel şirketlerle aynı ticari işletmelere dönüştürülmüştü. 2001’de KİT’lerin %86’sı yeniden yapılandırılmış, %70’i kısmen veya tamamen özelleştirilmişti.

Özelleştirme dalgasına 30 ila 40 milyon işçinin işten çıkarılması eşlik etti. Altı yıl içinde, imalat sanayinde istihdam%40 azaltıldı. Protestolar oldu ancak düzensiz ve sınırlıydı. Çin iktidarı, 1989 yenilgisi ve baskısından sonra işçilerin moral bozukluğundan yararlandı.

Özelleştirmelerin sonuçlarından biri, zaman zaman özel şirketlerin sahibi veya genel müdürü olan, kamu şirketi yöneticilerinin hızlı yükselişiydi. Aynı zamanda üst düzey yerel yönetim yetkililerine fayda sağladı. Özel şirketlere ilişkin bir rapor, 2002’de, vakaların %95’inde eski yönetimin, özelleştirilen şirketin ana yatırımcısı veya yeni yöneticisi haline geldiğini ortaya koydu. Aynı şekilde parti liderleri, büyük şehirlerdeki veya kırsaldaki tüm belediye şirketlerinde yatırımcıya dönüştü. Başka bir tahmine göre, eski yöneticilerin %60’ı bu sistem reformu vesilesiyle şirketlerini satın almıştı. Özelleştirme, milyonlarca burjuva ve küçük burjuva ortaya çıkardı. Böylece Çinli liderler, kendilerine daha geniş bir sosyal taban sağlamaya çalıştı. 1989’da demokrasi hayal eden öğrencilere başka bir yol gösterildi; zenginleşme ve iş dünyası…

Bugün Çin devleti ve Çin burjuvazisi

Bugün, piyasanın önemi artarken, devlet, en büyük şirketleri, özellikle de 117 sözde stratejik sasac’ı (kamu şirketlerinin denetiminden sorumlu kurum); bankaları ve finansal piyasaları kontrol ederek; pilotluk yaparak; ekonomiye çok güçlü katılıyor; havacılık gibi yeni sektörleri yükseltiyor. Bu açıdan Batılı devletlerden ayırt edilemez. Onlar gibi, egemen sınıfının genel çıkarlarını savunur. Çin devleti, 2008’de altyapı ve gayrimenkule yatırım yaparak Çin’i ve küresel ekonomiyi bu şekilde canlandırdı. Bugün de gayrimenkul krizinin tam bir bozguna dönüşmemesini garanti ediyor.

Çin devleti egemen sınıfı, sömürüsü 30 yılda kötüleşen işçilerin tepkilerinden ve yerel yönetimlerin emlakçılara sattığı topraklarını düzenli olarak soyan köylülerden de koruyor.

Son olarak, Çin devleti Batılı kapitalistler için aracı olarak hareket ederken, egemen sınıfının çıkarlarını emperyalizmden koruyor. Bu nedenle, Çin ekonomisini sınırlarının dışına çıkarmak amacıyla "yeni ipek yolları" gibi ihracat pazarları arayan devlettir. Batı borsalarındaki en büyük veya en değerli şirketleri kaçmaması için kontrol eden devlettir. Ancak 1990’larda ve 2000’lerde Çin’e yatırım yapmayı seçtikleri için, Batılı kapitalistlere, saygı duyulması gereken yüz milyonlarca işçiden oluşan işçi sınıfını sömürmesine izin vererek kârını garanti eden de Çin devletidir. Çinli kapitalistler, taşeron veya tedarikçi olarak veya yeni beceriler ve teknolojiler edinerek Batılı yatırımlardan da yararlanıyor.

Bu nedenle Çin egemen sınıfı her şeyi devlete borçlu. Bunun farkında ve eğer unutursa, Şi Jinping gibi liderler, düzenli olarak hatırlatmaktan sorumlu. Bu nedenle iktidardaki klanlar, yolsuzlukla mücadele adına zaman zaman bir patronu feda etmeyi ya da bir şirkete, bir sektöre bir politika dayatabiliyor.

Çin devleti, emperyalist bir ortamda Çin ekonomisini ve burjuvazisini geliştirmeyi başarmış bir burjuva devletidir. Böyle bir başarı, ancak devletin kendisini emperyalizmin hizmetine sunması, ona pazarının ve işçilerinin bir parçasını sunması, devletin ekonomiyi Batı kapitalizminin sonsuz bir krize batmaya devam ettiği bir dönemde yönetmesiyle ve düşük Çin ücreti fırsatının oluşuyla anlaşılabilir. Çin ile ABD arasındaki sürekli ama artan gerilimler, emperyalizmin rekabet eden bir gücün ortaya çıkmasına tahammül ettiği sınırları bize hatırlatıyor.

Çin’in gelişimi göreceli. Yüz milyonlarca insanın hala geri koşullarda yaşadığı kırsal alanlar hariç, yalnızca kıyı bölgeleri ve büyük şehirleri kapsıyor. Küresel bir bakış açısı benimsemek göreceli olur. Burjuvazinin, 2000’lerin başında Çin diasporasının yatırımlarından devralan düşük ücretli işgücünü sömürmek için emperyalist ülkelerden Çin’e dönüşü, Batı ekonomilerinin pahasına oldu. Sermaye, en kârlı olduğu yerdeydi ve eski kapitalist ekonomilerin yavaşlamasını hızlandırdı. Bu süreçten geriye birkaç yüz milyon üyesi olan bir işçi sınıfının, kendi çıkarları için savaşmaktan ve devrimci fikirlerle yeniden bağlantı kurmaktan başka çaresi kalmayacak bir işçi sınıfının ortaya çıkmasıdır. (LDC, n°226 - Eylül-Ekim 2022)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2022  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı: 286 - 6 Aralık 2022  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?