Sinif Mucadelesi

Koronavirüs ve küreselleşme

Salı 7 Temmuz 2020

2019 koronavirüs salgını (veya Covid-19) insanlığın karşılaştığı, topyekûn mücadele etmesi gereken ilk salgın olmasa da, Çin’den bütün dünyaya yayılan bu virüsün hızı bütün rekorları kırdı. Krizden önce, dünyanın herhangi bir yerinde, her saniye uçağa binen 130 yolcudan birine bulaşan virüs, üç aydan kısa bir sürede her yere ulaşmış ve bulaşmış olacak. Enfeksiyon olan evlerin ve yerlerin haritasıyla, kıtalararası hava uçuşlarının haritası, tamamen örtüşüyor.

İzolasyonun, yani evde kapalı kalıp korunmanın yarattığı ekonomik şok, fabrikaların durması, önce Çin’de daha sonra tüm dünyada sınırların kapatılması, ekonominin küreselleşmesinin ulaştığı düzeyi ve ülkeler arasındaki bağımlılığın somut bir göstergesidir. Her yerdeki fabrikalar, Çin’den ve başka yerlerden gelen parçaların eksikliği nedeniyle durdu. Bu kriz, Avrupa’da üretilen ilaçların aktif bileşenlerinin, 1990’lı yıllardaki %20’lik düzeyi ile kıyasla, %80’inin Hindistan veya Çin’de üretildiğini ortaya çıkardı. Dünyadaki parasetamolün %60’ı, penisilinin %90’ı Çin tarafından üretiliyor.

Stoksuz üretim uygulamasının (Flux tendu- “tam zamanında” veya “5 sıfır” adı da veriliyor; hammaddeden, bitmiş ürünlerin teslimine kadar geçen her aşamada, bileşenlerin ve ürünlerin geçiş süresini en aza indirmek anlamına geliyor. Beş sıfır; sıfır arıza, sıfır gecikme, sıfır kâğıt, sıfır hata ve sıfır stok demek –Wikipedia –) genelleşmesi ve yıllardır stoklarda büyük azalma görüldüğü için sınırların kapatılmasını, birçok alanda araç gereç ve malzeme sağlamada kesinti yapılmasını tetikledi.

Fransa’da, halk sağlığında artan bütçe kesintileri, siyasi bir tercih olarak 2013’ten itibaren stratejik bir stoktan vazgeçmek, bütün bunlar maskenin, virüsü saptama testinin veya solunum cihazı eksikliğini açıklıyor. Malzeme kıtlığı daha da kötüleşti, arttı, çünkü pandeminin başlangıcında acil bir üretim planı ortaya konmadı, daha fenası, tıbbı malzeme üretimi yapan şirketlerin yeniden satın alınması nedeniyle üretim zincirleri, birçok ülke arasında dağılmış, fabrikaların kapanması veya taşınması (üretim maliyetinin düşürülmesi amacıyla fabrikaların örneğin el emeğinin ucuz olduğu ülkelere taşınması gibi) nedeniyle yapılamadı.

Bazı yoğun bakım araçlarını çalıştırmak için kullanılan oksijen tüpleri, Auvergne’de Luxfer adlı bir firma tarafından üretiliyordu. Luxfer, 2018’de İngiliz bir şirketi tarafından satın alındı, sonra bu şirket onu kapattı. Oksijen tüpleri şimdi İngiltere’den veya Türkiye’den ithal ediliyor. Sistematik uygulamasıyla hastalığın yayılmasını durdurabilecek ve evde kalmanın sonunun gelmesini hızlandırabilecek virüs tespit etme testlerinin üretimi, üretim zincirinin parçalanmasıyla gecikiyor. Hükümet, büyük kitlesel bir hastalık taraması başlattığını iddia ediyor, ancak, küçük ve orta büyüklükteki şirketlerden sanayi devi BioMérieux’a kadar, birbirine rakip bir grup özel şirketi, kendi ürettikleri testleri geliştirmeleri ve pazarlamaları için serbest bıraktı.

Bu özel şirketler, sadece Avrupa düzeyinde bile olsa, imkanlarını ve kaynaklarını bir araya getirip, merkezileştirmek yerine kıyasıya bir rekabete girişti. Testin aktif bileşenleri, bileşenleri oluşturan maddeler veya kullanılabilecek maddeleri, bütün dünyanın her yerinden geliyor. Dünyaca uygulanan evde kapalı kalma, üretimi yavaşlatıyor ve ABD gibi bazı devletler, kendi şirketlerini koruma bahanesiyle ihracatı engelliyor, durduruyor.

Covid-19’un yayılması, ortaya çıkışı gibi, ekonominin küreselleşmesiyle hızlandı, ancak virüse karşı mücadele en dar biçimiyle ulusal düzeyde yürütülüyor. Hatta ekonomik serbest ticaret bölgesi olarak inşa edilen bir özgürlük ve iş birliği alanı olarak varsayılan AB içinde bile, kriz en sıkı ve dar ulusal bencilliği, kendini düşünmeyi ortaya çıkardı. Mart ayı başında salgı Avrupa’ya ulaştığı anda, Fransız ve Alman hükümetlerinin ilk yaptıkları iş, sahip oldukları koruyucu ekipmanların ihracatını
Avrupa Birliği içinde bile, kararnameyle yasaklamak oldu. İtalya, Çin’den, hatta Küba’dan, Fransa veya Almanya’dan daha fazla yardım aldı. Bu küresel salgın (pandemi), mevcut ekonomik ve sosyal örgütlenmenin açıklarını ve başarısızlıklarını ortaya koyuyor.

Malzeme yokluğuyla karşı karşıya kalan sağlık sektöründe çalışanların heyecan verici tanıklıkları, milyonlarca insana, Avrupa’da kısa bir süre önce, kendi fabrikalarında üretilen maskeleri, Çin’de ürettiren bir ekonomik örgütlenmenin saçmalığını somut olarak ortaya koyuyor. Kapitalist küreselleşmenin bu biçimde yargılanma ve sorgulanması, siyasi olarak çeşitli akımların doğmasına yol açtı. Küreselleşmeye çok eskiden beri karşı olan sendika militanları, çevreciler (ekolojistler) veya başka küreselleşme yanlılarından (altermondialistler) kendi kapitalist gruplarının çıkarlarını kısa vadede korumakla görevli politik yöneticilere kadar, Çin ekonomisine bağımlılıktan endişe eden ekonomistler de dahil, hepsi ekonomik modelin değiştirilmesi konusunda çağrıda bulunuyor. Peki hangi modelden bahsediyorlar?

Rekabet, anarşi ve kâr etme kanunu

Eğer Apple’ın yöneticileri, beş kıtaya yayılmış 43 ülkedeki 200 malzeme sağlayan firmaya çağrı yaptıysa, iPhone’u dünya üzerinde her yerde pazarlamadan önce Çin’de monte ettirdiyse; hepsi Çinli emekçilerin ucuz emeğinden, taşıma maliyetlerinin azalmasından ve küreselleşmeyi son 30 yıldır nitelendiren iletişimin gelişmişliğinden yararlanmak içindi. Temel itici gücü; maksimum kâr arayışıdır. Her aşamada, ülkeler arasındaki eşitsiz gelişimden, devletler arasında imzalanan ticari anlaşmalardan, en müsamahakâr çevresel, vergisel ve sosyal mevzuatlardan sonuna kadar yararlanarak, en düşük üretim maliyetini yakalamaya çalıştılar.

İlaç endüstrisi de aynı çılgın mantığa boyun eğiyor. Merck, Novartis Johnson & Johnson gibi büyük ilaç firmaları (Big Pharmas) diye adlandırılan büyük laboratuvarların çoğu, birincil üretimden yani mesela ilaçların aktif bileşenlerinin üretiminden, Hindistan veya Çin’de daha düşük maliyetlerle yapmak için, zamanla adım adım kendilerini muaf kılıyorlar; hap veya kapsül üretmek veya dolgu maddesi, yardımcı maddeler eklemekten ibaret olan ikinci plandaki üretim Famar, Delpharm ve diğer üreticilere, taşeron firmalara emanet ediliyor. Birçok ilaç laboratuvarı için çalışan bu üreticiler, taşeron firmalar, yatırım fonları veya bir süpermarket zincirinden, tıp ve ecza sanayine geçen uyanık iş adamları tarafından düzenli olarak satın alındı ve yeniden satıldı. Bütün sanayide olduğu gibi, üretici yatırımların eksikliği nedeniyle tesisler yıpranıp eskiyor. Sahipleri ise faydalı fabrikaları kapatmaktan çekinmiyor.

Lyon’un banliyölerinden biri olan Saint-Genis-Laval’da bulunan, 250 işçisiyle Sanofi laboratuvarı için klorokin ve azitromisinden sıtma tedavisinde kullanılan Nivaquine adlı bir ilacı, ayrıca solunum yolu enfeksiyonlarına karşı reçeteyle verilen bir antibiyotiği üreten Famar fabrikasının, 2020 yazından önce kapanacağına söz verildi. Sanofi, Nivaquine’i Hindistan’da ürettiriyor ve bu ilacın üretimini, satışının ivme kaybetmesi bahanesiyle bırakmayı planlıyordu. Araştırmalar ve Didier Raoult’un (Fransız bulaşıcı hastalıklar - enfeksiyon - uzmanı ve mikrobiyoloji profesörü) koronavirüsle savaşmak için bu ilaçlarla yapılan tedavinin kullanılması üzerine yaptığı medyatik açıklamalar sonucu değiştirebilir. Bruno Le Maire (Macron hükümeti’nin Ekonomi ve Maliye Bakanı), Sanofi yöneticilerinden bu fabrikada klorokin üretiminin sürdürülmesini istemek için ulusal egemenliğe başvurdu. Eğer bunu yaptıysa, elbette ulusal egemenlik adına değil, buradan çok para kazanılacağı için ve bu laboratuvara araştırmalar için yeni kredi ve yeni sübvansiyon vermek için yaptı.

Bütün bunlar, yani taşeron firmalar, bazı aktif bileşenlerin dünyadaki üretiminin, birkaç fabrikada yoğunlaşması, sıfır stok (flux tendu) ve hatta bir küresel salgın döneminin dışında bile düzenli olarak kullanılan stok eksikliği, ilaç tedarik kıtlığı, uç uca ekleniyor. İlaç bulamama yani ilaç kıtlığı sayısı, on yılda, 20’ye katlandı. 2018’de, 870 ilaç veya aşı, stoklarda yoktu. Bunların arasında, büyük oranda bakım veya tedavide, hastalar için mutlaka gerekli olan ve yerlerine başka bir ilaç ikame edilemeyen (muadili olmayan) ilaçlar vardı. Küreselleştirilmiş üretimin tetiklediği tehlikelere, Ecza sanayinin büyük laboratuvarlarının, bazı ilaçların veya yararlı ama yeterince kârlı olmayan aşıların üretimini iradi olarak durdurma seçimlerini de eklemek gerek. Şirketlerin özel mülkiyet altında bulunması, sürekli kâr arayışı, rakip gruplar arasındaki şiddetli rekabet ve planlı üretim olmayışı, bu ara sıra kazara meydana gelen veya bilinçli olarak yaratılan, ilaçların, aşıların, malzemelerin, tıbbi testlerin yokluğunun nedenini açıklıyor.

Kapitalizm, üretimin anarşisidir. Örneğin bir solunum cihazının yapımı, bunları üretmek için gerekli makine ve elektrikten bahsetmezsek bile, hammaddeler, metaller, elektrik kabloları, petrolden yapılmış plastik borular, çeşitli yedek parçalar, gerektiriyor. Bir solunum cihazı yapmak için bu bileşenlerin her birinden doğru zamanda, doğru yerde, doğru oranda ve miktarda sahip olmak gerekiyor. Bazı bileşenler yerel olarak bulunsa da bazılarının ithal edilmesi gerekir. Ancak hepsi, her biri kendilerine ait sektörlerde, bütün pazara diğerlerinden önce vardığını umarak, mümkün olduğunca çok satma çabasında olan, özel şirketler tarafından üretiliyor. Üretimdeki dramatik kesintiler ve gecikmeler, bundan kaynaklanıyor. Kapitalist ekonominin savunucularının ifadesine göre, piyasanın görünmez eli, her kapitalistin ve her bankacının en iyi, kârlı işi kapmak için bencilliği ve bireysel hareketi anlamına geliyor.

Sayım ve planlama

Dünyadaki küresel salgın, evde kapalı kalma, birçok fabrikanın durması, kapitalist küreselleşmenin saçmalığını ortaya koyuyor. Ancak bu iki terimden, en tehlikelisi ve insanlığı tehdit edeni, küreselleşmeden ziyade, kapitalizm. Bu kriz, insanlık için gerekli olan tüm malların üretimini akılcı yani mantıklı kılma ve planlama gereksinimini bir kez daha vurguluyor.

Planlama, merkezileşme ile eş anlamlı değil. Bu öncelikle bir sayımı gerektiriyor; kaynakların, üretim kapasitelerinin ve herkesin ihtiyacının sayımı, belirlenmesi gerek. Üretimin örgütlenmesi, mümkün olduğunca yerel ölçekte, daha büyük çapta kıta ölçeğinde veya bölgelere göre dünya çapında, kaynakların durumu dikkate alınarak, insan emeğine dikkat edilerek, yer değiştirmeyi, doğadan alınanları en aza indirerek gerçekleştirilmesi gerekiyor.

İnsanlık, tüm üyelerini beslemek, barındırmak, eğitmek, sağlık ve bakımlarını sağlamak üzere böyle bir üretimi uygulamaya koymak için, bütün bu sayım, tahmin ve örgütleme araçlarına sahiptir. Ancak bu araçlar, bugün ekonomi üzerinde egemenliğini kurmuş olan büyük sanayi gruplarının, bankaların ve onların çıkarlarını savunup koruyan devletlerin ellerinde. Onlar, bir yandan kendi aralarında sadece ticari değil her alanda korkunç savaşlara girişirken, diğer yandan bu araçlar baskı ve zulüm uygulamada, rakiplerini veya emekçileri gözetleyip haklarında bilgi toplamada, emekçileri sömürmede onlara hizmet ediyor. Bu onlara, dünyayı cetvelle çizilmişçesine parçalara ayırmaları, ekosistemi tahrip edip yok etmeleri, yoğun tarım uygulamaları veya endüstriyel yetiştirme çiftlikleri için doğal ormanları yok etmeleri için hizmet ediyor. Sonuçta, virüslerin evrimini hızlandırıyor, tehlikelerinin daha da ağırlaştırıp, artmasını sağlıyor.

Model değiştirmek, kapitalist küreselleşmenin tahrip ve yıkımından kopmak, kapitalistleri mülksüzleştirmek, onların emrindeki devleti alaşağı etmek; toplumsal, sosyal bir devrim gerektirir. Böylesi bir devrimi yapmak için bütün dünyadaki sermayenin toplum üzerindeki diktatörlüğünü devirmekle her şeyi kazanacak olan güçlü bir sosyal gücün harekete geçmesi gerekiyor. Böylesi bir sosyal sınıf var, bugün yeniden keşfedilen bu sınıf; çalışmasıyla toplumun günlük işleyişini sağlamakta, güvenlik altına almada hayati önem taşıyan, uluslararası iş bölümü tarafından birleştirilmiş ve sayısal olarak da güçlenmiş, uluslararası proletarya olarak ortaya çıkıyor.

Bu sosyal sınıf, toplumun geleceğini oluşturduğu için, bugünkü kolektif gücünün, ortak çıkarlarının bilincinden yoksun. Emekçiler, devletlerinden, küresel salgından herkesin fayda sağlayacak dersleri çıkarmasını kesinlikle beklememeli. Aksini iddia eden herkes, hazırlanmakta olan yeni saldırıların suç ortağı olacak.

Kapitalistlerin hizmetindeki devletler

“Bir daha asla, gelecek günleri hazırlayalım” başlıklı, özellikle CGT’den Philippe Martinez, Oxfam’dan Cécile Duflot, Attac’dan Aurélie Trouvé tarafından ortak olarak imzalanan bir yazıda [27 Mart’ta Tribune francetvinfo.fr’de yayınlandı], “neoliberalizm, Covid gibi krizlere cevap verme kapasitelerini giderek azalttı ve yok etti” biçiminde bir açıklama yapıldı. Bu yazıda “sanayide ve tarımda, uluslararası pazarlar karşısında en iyi otonomiyi yani özerkliği kurmayı, üretim yöntemleri üzerindeki kontrolü yeniden ele almayı ve üretimin ekolojik ve sosyal geçişini ortaya koyup başlatmayı sağlamak için faaliyetlerin ve servislerin relokalizasyonunu yani “yeniden yerleştirilmesini” talep ediyordu.

Bütün bu yazılar, böylesi bir politikayı ortaya koyması için devlete yapılan çağrı anlamına geliyor. “2008 ekonomik krizinden çok az ders alındı” diye bir tespitte bulunan bu yazıyı imzalayanlar, devleti “sermayenin kontrolünü, spekülatif operasyonları yasaklamayı, mali işlemler üzerinden vergi almayı inşa ederek mali piyasayı silahsızlandırmaya […]” davet ediyor. “Çok taraflı ve demokratik organlar çerçevesinde, iş birliği ve ekolojik krize cevap verme üzerinde inşa edilmiş uluslararası bir düzenleme” çağrısında bulunuyorlar.

22 Mart’ta Le Monde (Dünya) adlı gazetede Attac’ın çeşitli üyeleri tarafından imzalanan bir başka yazıda aynı çivi çakılıyor: “Şirketin yer değiştirmesi, yeniden yerleştirilmesi artık bir seçenek değil, fakat ekonomik ve sosyal sistemimizin ve aynı zamanda halkın hayatta kalmasının bir koşuludur.” Aynı yazıda “sermaye ve mal akışını azaltmak ve biyosfer için zehirli (toksik) sektörlerin (fosillerden elde edilen enerji, kimya ve zirai sanayi, elektronik, vb.) yerinin azaltılması” için çağrı var. Öncekiler gibi, bu yazının altına imza atanlar, bu programı uygulaması ve kamu düzenlemeleri yapması için devlete çağrıda bulunuyor.
Ancak, onu saçmalığa kadar abartan kapitalizme meydan okumadan liberal küreselleşmeye karşı çıkmak, çıkmaz bir sokak anlamına gelir. Ulusal devletlere veya var olduğu düşünülen uluslararası düzenleyici kurumlara başvurarak üretimin taşınmasını yani başka ülkelere taşınmasını istemek, her ülkenin emekçilerini ve emekçiler sınıfındakileri elleri kolları bağlı, kapitalistlerin kendi çıkarlarını korumak için oluşturduğu devlet aygıtına bin bir biçimde bağlı, aç gözlü, kâra doymayan kapitalist sınıfa teslim etmek anlamına geliyor.

Covid-19 krizi, 2008 mali krizi ve daha önceki krizlerdeki gibi olacak: Hükümetler ve devletler, acilen kapitalistlerin ve mali sermayenin acil çıkarlarını korumak için, kitlesel eylem planlarını uygulamaya koyacaklar. Bütün zengin ülkelerin Merkez Bankalarının ve hükümetlerinin, hiç beklemeden ve süre sınırlaması olmadan neredeyse sınırsız kredi limiti tanımaları bundan. 2020’de bankalar ve büyük şirketler, 2008’deki gibi kredi kolaylıklarını üretici yatırımlar yapmak veya KOBİ’lere ve zanaatkârlara düşük faiz oranlarıyla vermek için kullanmayacak. Aksine! Vinci, le Printemps veya MMA (sigorta şirketi) gibi büyük şirketler, Le Maire (Ekonomi ve Maliye Bakanı) tarafından kınandı, halbuki bu büyük şirketler, kendi yararları için sınırsız borç alabilseler bile, nakit parayı ellerinde tutabilmek ve biriktirmek için bilerek, kendilerine malzeme sağlayan işletmelere yapılacak ödemeleri geciktiriyorlar.

Mart ayının ortasında Le Canard enchaîné (Zincirli Ördek,- Fransız günlük yaşamında gazeteye ördek denilebiliyor) adlı Fransız gazetesi, dünyanın ikinci en büyük zengini, Bernard Arnault’un, hisse senetlerini düşük fiyatla satın alıp, servetini daha da arttırarak, LVMH adlı grubunun hisse senedi fiyatının düşüşünden nasıl faydalandığını açıkladı.

Şu anda faaliyetleri durmuş olan Accor otel grubunun genel müdürü, birçok kurucusu ve yöneticisi de aynı şeyi yaptı. Bütün bu büyük uluslararası grupların arkasında, eti ve kemiğiyle yani somut burjuvalar var. Bu savaş vurguncuları için, bu sağlık krizi, her kriz ve savaş gibi, kendilerini biraz daha zenginleştirmek için büyük bir fırsat. Bu kriz, büyüklerin küçükleri yutmasına ve sermayenin biraz daha yoğunlaşmasına izin veriyor.

Hükümetlere gelince, ekonomi politikalarını, ülkeler ve farklı sektörlerin kapitalist grupları arasındaki yeni güç ilişkilerine ve dünya ekonomisinin, krizden çıktığı andaki durumuna karşı durabilecek biçimde adapte edecek, uyarlayacaklar. Mümkün olduğu kadar, birçok yıldır süren korumacılık eğilimini hızlandırıyor. 2018’den beri Trump tarafından yeniden gündeme getirilen gümrük vergileri ve ithalat kısıtlamalarında olduğu gibi tüm hükümetler bunu takip edecek.

Hükümetler, ardı ardına korumacı önlemler alacak ve üretimi yeniden maliyetlerin ucuz olduğu yerlere doğru itecek, taşıyacaklar. Ancak yüreklendirecekleri, teşvik edecekleri üretimin yeniden taşınması, işçi sınıfı, emekçiler ve çevre için bugünkü küreselleşmeden daha az zararlı olmayacak. Kapitalistler, kendi çıkarları için stratejik olarak gördükleri ürünleri üretmeye devam edecekler ve kitleler için hayati önemdeki konut, ulaşım aracı gibi hizmet ve ürünleri, bugünkünden daha fazla üretmeyecekler.

İşçilere karşı savaş

Macron, 16 Mart’ta televizyonda yaptığı konuşmada: “Gelecekte yaşadığımız bu günlerden ders çıkarmamız, onlarca yıldır dünyamızın yöneldiği eksik ve kusurları gün yüzüne çıkan gelişme ve kalkınma modelini sorgulamamız gerekecek” dedi. 28 Şubat’tan beri, evde kalma sürecine rağmen emekçilerin çalışmaya, dolayısıyla sömürülmeye gitmesini zorlamak için bütün ağırlığını koyan onun ekonomi bakanı Bruno Le Maire, “kriz sonrasının ilk şantiyesi, ekonomik egemenlik kazanmak için üretim ölçeğini sektör sektör yeniden örgütlemek olacak […]” diye söz veriyordu.

“Bazı stratejik üretimin geri dönmek üzere yeniden taşınmasına başlanmalı ve başlanacaktır” diye ekledi. Öncelikli sektörler arasında, savunma, gıda, sağlık, enerji ve taşımacılıktan söz ediyordu. Le Maire’a göre, eğer üretimin taşınması olursa, Dassault, Danone, Sanofi, Total, Engie et Cie için hammaddelerin, yedek parçalar ve diğer farklı bileşenlerin sağlanmasının güvenlik altına alınması amaçlanacak. Hükümet, ilaçların aktif bileşenlerinin üretiminin yeniden taşınarak geri getirilmesini teşvik edebilir. Ancak hükümet bunu başarabilmek için rekabetçilik adına bu şirketlerin sosyal hizmet ödemelerini ve vergilerini biraz daha indirecek, azaltacak.

Emekçilere de ulusal egemenlik adına yeni fedakarlıklar dayatacak.
Hükümet ve patronlar, koronavirüse karşı sağlık savaşı bahanesiyle, emekçilere karşı savaş yürütüyor. Hasta bakıcılar, hastane personeli, Ehpad yaşlı evleri yani huzur evleri, yaşama yardımcı olan bakıcılar, evlere hizmet götüren teslimatçılar, kamyon şoförleri, kasiyerler, temizlik veya güvenlik görevlileri, çöpçüler, cepheye hiçbir koruma önlemi olmadan gönderildi.

Ancak, sanayiciler hayati olmayan bütün sektörlerde tesislerini mümkün olan en kısa zamanda çalıştırmak için manevralar yaptı, böylece emekçilerin sağlık ve yaşamını nasıl hiçe saydıklarını ortaya koydular. Dassault, Airbus, PSA ve diğerleri, her şey askıya alınırken, normalleşme gerçekleşir gerçekleşmez piyasada ilk yer alan şirketler olmak, piyasayı mala boğmak için, ücretli çalışanlarına ve bütün taşeron firmalarına, evde kalma sürecine rağmen gelip uçak, araba üretmeyi dayattı. Bu şirketler, emekçilerin yaşamları pahasına, dünya pazarıyla savaşabilmek, rekabet edebilmek için savaş düzeni alıyor.

Evde kalma döneminde olan bitenler, ekonominin yeniden harekete geçeceği normalleşme döneminde neler olacağının görüntüsü. Emekçilere yönelik şiddetli saldırılar, Portekiz’de evde kalma süreci boyunca grevlerin yasaklanması, Fransa’da haftada 60 saatlik çalışmayı ve zorunlu izni yasallaştırmak, hükümetlerin kime karşı savaş açtığını açıkça gösteriyor. Bugün ne pahasına olursa olsun üretmek için hayatlarını riske atmak zorunda olan emekçiler, eğer buna izin verirlerse, yarın krizin faturasını iki kat daha fazla ödeyecekler. Toplum için yararlı hizmetlerden daha fazla kesinti yapılarak, kapitalistlere doğrudan veya ödünç verilen yüz milyarlarca doları ödeyecekler. Kesilen ücretler, yok edilen izinler, tatil günleri ve uzatılan haftalık iş saatleriyle, ekonomik savaş ve ulusal egemenliğin savunulmasının maliyetini de ödeyecekler.

Yaşam ve varlık koşullarını korumak için bütün ulusal birlik çağrılarını reddetmeleri ve kendilerini şimdiden savunmaları gerekiyor.
Covid-19 krizi ve insanlığın zorla evlerde kapalı bırakılması, emekçileri ve gençleri toplumun işleyişini sorgulamaya itecek. Yeni neslin sorgulamasına ve başkaldırısına; sadece ulusal geri çekilmeyi veya ulusal egemenliği cevap olarak bulmamaları için mücadele etmek gerekiyor. İster Macron ve Le Maire tarafından hayata geçirildiği gibi açıkça kapitalistlerin hizmetinde olsun, ister Le Pen ve Asselineau gibi yabancı düşmanlığı koksun isterse Martinez ve Duflot gibi kendilerini çevreci, sosyalist ve ilerici ilan etsin, ulusal egemenliğin çıkmaz bir sokak olduğu bilinsin. Yeni neslin, önce sosyalist daha sonra komünist hareketin savunduğu dünyanın her yerinde burjuvaziyi mülksüzleştirmek ve onun devletini ortadan kaldırmak hedefiyle yeniden bağ kurmasını sağlamak gerekiyor.

Sınıf Mücadelesi No : 207, Nisan-Mayıs 2020 [27 Mart’ta francetvinfo.fr’de (Fransız televizyonu France 2’nin internet sitesi) yayınlandı]


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Başlıca Makaleler   ?