Kadınlar, şiddete övgünün pençesinde
Kadına yönelik şiddeti önleme gününde yürüyen kadınlar, polis şiddetine maruz kaldı. Valisinden bakanına, tüm yetkililer, polisi savundu; küçük bir kadın gurubunun polise karşı şiddete başvurduğu gerekçesini ileri sürdüler. Böylece en yetkililerden, kadın suçlu, suçlu ise mağdur ilan edildi.
Tüm bunlar; daha sene bitmeden 470’ten fazla kadının, en yakınları olan erkekler tarafından; eşleri, eski eşleri hatta 5-10 yıl önce boşandığı eski eşleri, sevgilileri, baba, kardeş veya yakın akrabaları tarafından öldürüldüğünün açıklandığı gün yaşandı. Acı gerçeklere rağmen siyasilerin erkek şiddetini cesaretlendirmesinin sonucu hemen kendini gösterdi: İki gün sonra, polise, mahkemeye bir yıl içinde 23 kez dilekçe verdiği halde Ayşe, eski kocası tarafından satırla, vahşiçe, öldürüldü.
Devlet eliyle, savcı, emniyet müdürü, hatta patron gibi her düzeydeki yetkili ile desteklenen erkek şiddeti artıyor.
Bu durum karşısında ne yapılıyor; televizyonda güya eğitici video yayınlandı mesajı; eşinizi dövmeyin çünkü hapse atılırsınız. Diyanet de geri kalmadı; kocasına hizmet eden kadın sohbeti hak eder, dedi. Hatta bir cuma vaazı bile yapıldı. Oysa uzmanlar, dincilerin sürekli “aileyi bozuyor” diye söylediği İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, cinayetler önlenirdi diyor. Adalet bakanı, boşanma uyuşmazlıklarında “uzlaşmaya” gidilmesini dayatıyor oysa İstanbul sözleşmesine göre bu imkansız.
Buna rağmen gerici dinciler kendilerini o kadar güçlü ve haklı görüyorlar ki Emine Erdoğan’ı eleştirdiler. Daha önce de Erdoğan’ın kızının “susturulmasını” istemişlerdi.
Bu güç, bu umursamazlık nereden geliyor? Elbette benimsedikleri sahip oldukları veya sözcüsü oldukları paranın gücünden, yasaların önüne koydukları islamdan, devletin tüm mevkilerinin onlara sağladığın koruma ve destekten.
İşte kadınların hayatta kalmak için önlerinde dikili duran böyle müthiş bir duvar var. Görmeyen, duymayan, anlamayan. Bu nedenle kadınların mücadelesinin bireysel olmayı aşıp örgütlü bir mücadeleye dönüşmesi gerekiyor. (03.12.19)