İstanbul Sözleşmesi karşıtları kadın katillerini cesaretlendiriyor
Kırklareli’nde Emine Bulut’un çocuğunun yanında boğazı kesilmesi ve hastanede “ölmek istemiyorum” feryatlarıyla ölmesi, kadın cinayetlerini bir kez daha gündemin ön sıralarına taşıdı.
Kadın dernekleri, öğrenci gurupları ve bazı siyasi partiler, protesto gösterileri yaptı. AKP yöneticileri bile kınadı; ilk kez AKP sözcüsü, Erdoğan’ın çok üzüldüğünü söyledi. Erdoğan’dan tek söz çıkmadı, böylece “dediğini yapar” kandırmacası tuzla buz olmadı.
Yoksulluk arttıkça tahammülsüzlük, şiddet artıyor. Bir yandan da uyuşturucu kullanan, toplum dışına itilen insan sayısı artıyor. Bu insanların hakimiyet kurabildikleri sadece eşleri, sevgilileri ve çocukları oluyor. Kadınlar, özellikle boşanmak istediklerinde veya boşandıklarında ölümcül şiddete maruz kalıyor.
İşte bu ortamda islamcı çevreler “İstanbul Sözleşmesi”nden çekilmek gerektiğini savunup hükümete baskı yaparak erkek şiddetine destek oluyor.
İslamcılar, kadına yönelik aile içi şiddeti önlemeyi amaçlayan uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin aile birliğini bozduğunu savunuyorlar. Oysa kadın arka palana atılıp aile öne çıkarıldıkça kadına yönelik ölümcül şiddet artıyor. İslamcılar, aile birliği bahanesiyle kadını feda ediyor.
Kadın hakları alanında çalışan hukukçular, onları yalanlıyor. Tam aksine İstanbul Sözleşmesi’nin tam olarak uygulanmadığını belirtip kadın cinayetlerini durdurmak için sözleşmenin uygulanmasını talep ediyorlar. Bir örnek fikir verebilir: Türkiye’de bu alanda görevli her bir polise aynı zamanda koruması için 8 kadın düşüyor ve bu da fiilen olanaksız.
Emine’yi eski kocası, herkesin gözü önünde öldürdü; kimse onu korumak için yardım etmedi sadece bir genç cep telefonuna kaydetmekle yetindi.
Ancak birçok yerde kadınlar kendi aralarında dayanışarak, bulundukları yerde olduğunda yardımlaşarak, şiddet gösteren erkekleri durduruyor. Kadına yönelen ölümcül şiddeti yine kadınlar örgütlenerek durduracak. (04.09.19)