Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2019 > Sınıf Mücadelesi Sayı:249 - 8 Mart 2019 > Güncel... Güncel... Güncel...
Yaşasın “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yaklaştıkça medyada, kadınların sorunlarına ilişkin haberlere kadınlara yönelik pazarlama reklamları eşlik ediyor. Oysa 8 Mart, anneler, babalar ya da sevgililer günü gibi ticari bir gün değil, emekçi kadınların mücadelelerinin, kadınların sorunlarının çözümü, kapitalist toplumda sınıfsal, cinsiyetçi ayırıma dayanan tarihlerini değiştirmeleri için gerekli olan yolu gösteren bir geçmişin yıldönümü.
1857 yılında Amerika’nın New York şehrinde kadın işçiler, günlük 12 saatlik çalışmaya, düşük ücrete ve kötü çalışma koşullarına karşı yürüyüşler yaptılar. Polis tarafından dağıtıldılar. 1908’de yine aynı şehirde bu kez 15 bin kadın işçi daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir ve oy hakkı için yürüdü. Doğum izni istediler. Sloganları "Ekmek ve Gül" idi. Ekmek yaşama güvencesini, karın tokluğunu, gül ise daha kaliteli yaşamı simgeliyordu.
Bu mücadelelerin anısına 1909 yılında Avrupa’da Şubat ayının son pazar günü Kadın Günü olarak kutlandı. 1910 Clara Zetkin, Sosyalist Enternasyonal’de Dünya Kadınlar Günü olmasını önerdi ve kabul edildi. 1911 Kophenag kararından sonra ilk kez 19 Mart ta Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kutlandı. Bu kutlamalardan 2 hafta sonra, fabrikanın kapısı, dışarı çıkmasınlar diye patron tarafından kilitlenen Triangel yangınında, 100’den fazla kadın öldü. Bu olay Amerika çalışma kurallarını büyük ölçüde etkileyen bir yere sahiptir. 1917’de Rusya’da 8 Mart, devrim sürecini başlatan olaylardan; mücadeleci kadın işçilerin sokağa döküldüğü bir gündü.
Aradan geçen bunca zamana rağmen, emekçi kadınların o günlerde mücadele ettikleri sorunların bir kısmı, çeşitli nedenlerle hafiflemiş olsa da yerlerine yenileri geldi. Ancak temel olan, yani kadınların, özellikle de emekçi kadınların, cinsiyetlerinden ötürü yani sırf kadın oldukları için yaşadıkları sorunların temelinde bir değişiklik olmadı.
En sanayileşmiş ülkelerden, çok daha ağır olarak en geri kalmış ülkelere kadar aynı durum var. Çünkü bugün dünyaya hakim olan kapitalist düzende kadınların cinsiyetlerinden ötürü ezilmesi, çıkar ilişkilerinin bir sonucu.
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, patronlar düzeninin kurumlarından önce kendi ailelerinin, kocalarının, babalarının baskısı altında tutuluyor, ihtiyaçları, istekleri yok sayılıyor.
8 Mart, resmi törenle anılıyor hatta süslü türbanıyla ortalıkta dolaşan “aileden sorumlu" bir kadın bakan var ama bütün bu resmiyet, kadınların sorunlarını çözmede ilerleme sağlamıyor. Yasalarda kadınların haklarına yönelik en küçük bir iyileştirme için bile, öncelikle bu kadın bakana, onun cansiperane savunduğu cinsiyetçi düzene karşı, çetin bir mücadele gerekiyor. Aileden sorumlu bakan, her kadın cinayetinden sonra destek lafları geveliyor ama daha hiçbir devlet görevlisi, görevini yapmadığı için ceza almadı.
Kadınların, sadece bir cins olarak yaşadığı sorunlar olsa da kadınların kurtuluşu, işçi sınıfının kurtuluşu gerçekleşmeden mümkün değildir. Bu nedenle mücadeleleri, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine, işçi sınıfının iktidarına bağlıdır.
Bu düzen tüm eşitsizliklerin kaynağı olan kapitalizm her türlü gericilikle uzlaşıyor, onları besleyip sürdürüyor. İşte bu nedenle kadınların aşağılayıcı durumlarından kurtulmaları kapitalist düzenin kaderine doğrudan bağlıdır.
İlk büyük kadın mücadelelerinden bugüne kadar geçen zamanda yaşananlar, bir yüz yıl daha geçse bile hakları için mücadele etmedikçe kadınların ezilmeye, baskıya, şiddete, tacize, öldürülmeye devam edeceğini gösteriyor. O halde “artık yeter” demek gerekiyor!