Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2018 > Sınıf Mücadelesi Sayı:245 - 2 Kasım 2018 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
Eylül 2008 “İpotekli ev kredisi” krizinden genel krize
15 Eylül 2008’de, New York’ta ticaret bankası Lehman Brothers, mali sistemi felce uğratarak ve dünya yöneticileri arasında paniğe neden olarak iflas etti. Amerikan emlak, yani gayrimenkul sisteminde bir yıl önce başlamış olan kriz, genel krizin belirgin bir biçimde daha da kötüleşmesini tetikledi. Dünya ekonomisi hala krizden çıkamadı ve bu krizin çok sayıda politik yansıması söz konusu.
15 Eylül’de Hazine Devlet Bakanı Henry Paulson ABD Başkanı George W. Bush’tan “olağanüstü yetkiler” isteyerek, “durum bir savaş durumunun eşdeğeri” açıklamasını yaptı. Dünya çapında milyonlarca emekçi için, krizin sonuçları, bir savaşın sonuçları gibi olacaktı. ABD’de milyonlarca aile sokağa atıldı.
Dünyanın her yerinde, on milyonlarca iş olanağı ortadan kalkacak ve iş yerleri kapanacaktı. İzlanda veya Yunanistan gibi ülkeler harabeye dönecekti. Bütün ülkelerde kemer sıkma politikaları uygulamaya konulacak, ülke nüfusları için yararlı kamu hizmetlerinde bütçe kısıtlamaları, kesintiler katlanarak artacaktı.
Emlak (gayrimenkul) krizi
Kriz, ABD emlak spekülatif kredi balonunun patlamasıyla tetiklendi. Emlak şirketleri, Federal Rezerv Bankası (ABD Merkez Bankası) tarafından belirlenen düşük kredi faiz oranlarından yararlanarak, krediyle çok büyük sayıda konut satmıştı. Emlak büroları, “subprime” denilen kredileri kullanarak, değişken faiz oranları ve satılan evin ipotek edilmesi garantisiyle, alım güçleri giderek daha da azalan aileleri borçlandırdılar.
Aileler, emlak fiyatları yükseldiği sürece, teorik olarak ödeyemeyecek duruma geldiklerinde kredilerinden kurtulmak için evlerini yeniden satabileceklerdi. Ailelerin alım güçlerine göre çok fazla ev inşa edildiğinden, 2007 yılının başında bir krizi tetikleyerek fiyatlar düşmeye başladı.
Senetlerini ödeyemeyen milyonlarca aile, bir yandan evlerinden oldu diğer yandan hala borçluydular. Çünkü artık evlerinin hiçbir değeri yoktu. Ekonominin finansallaşması nedeniyle sadece emlakçılıkta, dramatik ama sektörel olması gereken bu kriz, genel bir banka krizine dönüştü.
Mali sektörün asalaklaşması
Dünya ekonomisi, savaş sonrasındaki yeniden yapılanmanın etkisiyle yıllarca süren bir büyümeden sonra, 1970’li yılların ortalarından itibaren yeni kritik bir evreye girmişti. Kapitalistler, üretime yaptıkları yatırımları azaltmışlardı, çünkü onlara göre bu yatırımlar, yeterince kâr sağlamıyordu.
Sermaye gittikçe daha fazla mali sektöre yöneldi. Öyle ki bu sektör de yönelecek alan bulmakta gittikçe güçlük çekiyordu. Dönemlere göre, yoksul ülkelere borç para vermeye, döviz veya emlak, start up (bilgi işlem alanında, yeni teknolojilerle hızlı gelişen işletmeler) ya da bilişim şirketlerinin hisse sentlerini alıp satmaya çalışıyorlardı.
Bu borsa işlemleri devrevi olarak çöküşlere neden oluyordu. Her defasında işten çıkarılan işçiler oluyor, ülke para birimi çöküyordu (para değer kaybediyor ve alım gücü azalıyordu). Bu ekonomik çöküşler, Arjantin’de 1982 yılında, Rusya’da 1998 yılında yaşam düzeyinde ani ve acımasız bir gerilemeye neden oldu.
Vurguncular (yeni kibar adıyla spekülatörler) bu krizlerden zarar görmeden çıktı. Devletler ve merkez bankaları, her krizde, en büyük firmaların iflas etmesini önlemek için sisteme para enjekte ederek, faiz oranlarını düşürürken, aynı zamanda spekülasyona yeni alanlar açarak ekonomiye müdahalede bulunuyorlardı.
2008 krizinin arifesinde, sanayi ve ticaret küresel ekonomik işlemlerin %2’sine denk gelirken, mali işlemler % 98’ine denk geliyordu.
Genelleşen kriz bütün bankalara yayıldı
Spekülatörler zamanla, giderek daha da karmaşık bir “mali mühendislik” ortaya koydu. Piyasaya sürülecek yeni bir borç senedi yaratmak için farklı kökenli alacakları karıştırmayı içeren “titrisation’u” yani menkul kıymetleştirmeyi, güvenlileştirmeyi icat ettiler. Böylece dünyadaki bütün bankalar, kaynağı bilinmeyen ve değeri şüpheli böylesi senetlerle doldu. Böylece, Amerikan emlak sektörüyle ilgili senetlerin piyasaya sürümü, 2007 yılının yaz aylarından itibaren bankaların bilançoları üzerinde sonuçlar doğurdu.
İpotek kredisi içeren mali ürünlere sahip olan bütün mali kuruluşlar, milyarlarca dolar kaybetti. Bankalar, bilançolarını yayınlayarak kayıplarını, zararlarını açıkladı. İngiliz bankası Northern Rock, 2007’nin sonbaharında, yatırdıkları paraları geri çekmek isteyen mevduat sahiplerinin saldırısına uğradı. Bu bankanın iflası, bir uyarıydı.
ABD’de, 2008’in Eylül ayında yeni bir iflas dalgası meydana geldi. Lehman Brothers Bankası, bu dalgaya kapılıp iflas eden bankalardan biri oldu. Ellerinde birçok şüpheli güvensiz borç senedi bulunduran, birbirlerinden kuşkulanan bankalar, kaçınılmaz olarak birbirleriyle yapmaları gereken birçok günlük işlemi gerçekleştirmeyi reddediyorlardı.
Böylece bütün bankacılık sistemi felç oldu. Krizin sonuçlarından etkilenmeden, kaygıya kapılmadan, kaçmaya çalışan büyük hisse senedi sahipleri, yatırım fonları sermayelerini ansızın hoyratça çekerek, şirketlerin hisse senetlerinin değerlerinin düşmesine yol açıtı.
2008’in Eylül ayının sonunda Le Monde gazetesi şu başlığı attı: “250 milyar dolarlık borsa değeri buharlaştı.”
Bu yok olan sermaye, fabrikaların kapanmasına, işten çıkarma planlarının yapılıp uygulanmasına, daha sonra da borsadaki döviz kurlarının yükselmesi için gerekli rekabetin ortadan kalkmasına yol açtı.
Devletler, bankaların ve kapitalistlerin yardımına koştu
Goldman Sachs Bankası’nın eski yöneticisi Henry Paulson, Lehman Brothers’ın iflasını önlemek üzere müdahale etmeyi reddetmişti. Bu iflasın tetiklediği, bütün bir banka sisteminin krize girip boğulması karşısında, aceleyle diğer bankalara kamu paralarından milyarlarca dolar enjekte edilmesine karar verdi.
Sarkozy de dahil olmak üzere Paulson’dan Merkel’e kadar, devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini iddia eden dünyanın en “liberal” yöneticileri, bankacılara sınırsız kredi açtılar. Merkez bankaları onların kokuşmuş, güvencesiz borç senetlerini satın aldılar. Bunu izleyen aylarda, ABD’de Obama, Fransa’da Sarkozy gibi bütün hükümetler, ekonomiyi canlandırıp yeniden ayakları üzerine oturtmak bahanesiyle, kapitalistlerine yaptıkları yardım ve sübvansiyonları katlayarak arttırdı.
Bu politika, devletlerin borçlarında artışa, patlamaya neden oldu. Bugün hükümetler hala, bu borcun geri ödenmesi adına, halka karşı saldırılarını, kemer sıkma planlarını katlayarak arttırıyor. Bankaları kurtarmak için yapılan borç, bankaların yeniden finanse etmek için verdikleri borç, hâlâ bankalara para kazandırıyor.
Aradan 10 yıl geçti ve bugün New York Borsası 2008’deki düzeyini aştı. Tarihinin en uzun yükselişine sahip. Dünyada, genellikle toplum için yararlı olanları üretmeye katkıda bulunmadan dolaşan sermaye kitlesi, daha da arttı. Bu sermaye, şirketlerin iç içe geçmesiyle, devralmalarla, dev şirketler oluşturulmasına veya yeniden hisse senetleri alınmasına hizmet ediyor. Bütün bu sermaye, spekülatif alanlara yönelerek, toplumu bir öncekinden daha da kötü yeni bir çöküşle tehdit ediyorlar. LO (12.09.18)