Ana sayfa > Arşiv > Arşiv 2017 > Sınıf Mücadelesi Sayı:234 - 8 Aralık 2017 > Sınıf Mücadelesi’nin Sözü
Katalanlarla İspanyol devleti arasındaki kavga
Katalonya Meclisi ve hükümetinin Katalonya Cumhuriyeti’ni ilan etmesi üzerine İspanya hükümeti başkanı Rajoy, Katalonya’nın, yeni seçim gerçekleşene yani 21 Aralık’a kadar, merkezi yönetime bağlandığını duyurdu. Krizin nasıl sonuçlanacağını öngörmek çok zor ama kitleler için feci olacak.
Çok eskiye dayanan kavga Katalan milliyetçiliği; 19. yüzyılda feodal sınıfların ve Burbon krallığının, tüm İspanya’daki hakimiyetine karşı gelişen bir hareketti. Franco diktatörlüğü döneminde (1936-1975) Katalanlar, koyu baskı altınday- dılar ve İspanyol halkının tümü gibi, en temel haklarından yoksundular. Kendi dilini bile konuşamıyorlardı. Franco yönetiminin son bulması, biraz özgürlük getirdi.
1978’den sonra, İspanyol devleti yerel farklılıkları resmen kabul etti. Bazısı ülke çapında, bazısı yerel çapta olmak üzere seçimlerle biçimlendirilen kurumlar temelinde bir krallık iktidarı oluşturuldu. Ancak homojen ve merkezi bir devlet yapısının oluşması sağlanamadı. İspanyol devleti krallık temelinde; yerel iktidarlarla pazarlık yapılıyor ama son sözü merkez söylüyor. Yerel iktidarlar, bazı yerel istekleri yerine getirmeye yaradı, bir sürü yerel siyasetçi çıkar sağladı. Yerel çapta söz sahibi oldular, koltuklara, sorumluluklara ve bütçeye kavuştular.
Merkezi devletin hak ve ayrıcalıklarının yerel iktidarla paylaşılması bazı şartlara bağlı. En çok gerginliği yaratan vergi konusunda, yerel iktidarların hepsi aynı haklara sahip değil. Örneğin Bask ve Navarre, bir sürü mücadeleden sonra, vergide tam bağımsızlık kazandı. Katalonya ve bazı bölgelerin ayrıcalığı yok, Madrid’deki merkezi iktidara bağımlılar.
Katalonya Avrupa’ya açıldığı için ülkenin en zengin bölgesi. 7.5 milyon nüfusu var ve tüm İspanya’nın GSMH’sının %19’unu üretiyor. Sanayi üretiminin %22’sini, ihracatın %25’ini gerçekleştiriyor. Katalonya, diğer bölgelere göre aldığından çok veriyor: Merkeze 8 ila 15 milyar avro para aktarıyor. Bağımsızlık taraftarlarının en fazla öne sürdüğü konu da bu. En ateşli bağımsızlık savunucu olan Cecot (Katalan patronlar örgütü) Katalonya’nın altyapı ve yatırımlarda haksızlığa uğradığını haykırarak, haksızlığın Madrid’in vergileri almasından kaynaklandığını anlatıyor.
Krizle gerginlik arttı
Katalan siyasetçiler, 2006’dan beri Madrid ile vergi sorununu yeniden düzenlemeye çalıştı. 10 yıl önce Sosyalist Zapatero, Katalonya hukuk düzeni, Katalan dili ve vergi paylaşımına ilişkin Katalonya’nın lehine bir anlaşma yaptı ancak İspanyol sağı karşı çıktı ve anlaşma iptal edildi.
2008’den sonra büyüyen ekonomik kriz sonucunda yapılan bütçe kesintilerine karşı devasa yürüyüşler yapıldı. 2011’de bu tepkilerin sonucu olarak 15M, yani İndignados (Öfkeliler) hareketi ortaya çıktı ve bu hareket, protesto eylemleri düzenlendi. Ekonomik kriz, milliyetçiliğin gelişmesini sağlayan bir ortam oluşturdu.
Yerel Katalonya hükümetinin önceki başkanı, yani Puigdemont’la aynı burjuva partisi CDC üyesi olan Artur Mas’ın, 2012’de yeni bir vergi anlaşması önerisi, merkezi hükümet tarafından görüşülmeden reddedildi. Çünkü kriz nedeniyle Katalonya’dan gelen vergiye ihtiyacı vardı. Üstelik diğer bölgeler aynı hakları istemesine yol açıp ülkenin birliğini sarsacaktı. Ancak merkezi devletin ısrarlı reddi ve ekonomik krizinin etkileri, Katalanları, yerel özerklikle bir sonuca varılamayacağı, İspanya’nın diğer bölgelerinden uzaklaşıp kendi zengin bölgelerinin kabuğuna çekilmek gerektiği fikrine sürükledi. Yüz binler bağımsızlık için yürüdü, bağımsızlığı savunan kitle desteği 2006’da %15 iken, 2014’te %50 civarına tırmandı.
Artur Mas’ın partisi, yerel yönetim taraftarı ortaklarıyla
bağlarını koparıp bağımsızlığı savunan sol partilerle ittifak kurdu. Bu yeni ittifak, CDC’nin seçmen tabanının bağımsızlık fikrini benimsemesini sağladı. Katalan sağcıları da İspanya’dan kopma tehdidiyle Madrid’i sıkıştırdı.
Bu Mas, 15M hareketinin Katalonya’da yaptığı yürüyüşleri bastıran Mas’tır. Katalonya’da kitle yürüyüşleri, farklı ekonomik alanlara yayılıp hem Katalonya’da hem de Madrid’de on binleri harekete geçirmişti. Mas, Katalonya’daki yürüyüşlere karşı, göçmenlere karşı, Katalan polisini kullandı, önemli kamu kuruluşlarını özelleştirdi, kamu bütçesinde büyük kesintiler yaptı. Mas, bağımsızlık taraftarlarının başına geçmeyi başardıktan sonra, ayrılıkçı merkez-sol ERC ile ittifak yaptı.
2015’teki Katalonya genel seçiminde CDC ve ERC ittifak yapıp oyların %40’ını aldı. Her ikisi, CUP diye bilinen, sol ile bağımsızlık taraftarı akımlarından oluşan birlik ile ittifak yaptı. CUP, sağın ve milliyetçi solun birlikte oluşturduğu hükümeti iki şartla destekledi: Birinci şart, Mas’ın geçmişi çok sorunlu olduğundan bağımsızlık taraftarı olduğu bilinen Puigdemont’un başa getirilmesi, ikinci şart Puigdemont’un bağımsızlık referandumunu ve evet çıkarsa bağımsızlığı ilan etmesiydi.
Madrid iktidarındaki sağcı Rajoy, Katalonya iktidarındaki
sağcı Mas ve Puigdemont’u hor görüyor. Bu durumda Puigdemont, hem iktidarda kalabilmek hem de kendisini dikkate almayan Rajoy’u sıkıştırmak için referanduma yöneldi.
Eylül başında, 1 Ekim’de referandum yapılacağının duyurulması merkezi devleti harekete geçirdi. Sorgulamalar, ev aralamaları, tutuklamalar, gözaltılar başladı. Sonuçta 5.5 milyon seçmenin %43’ü oy kullandı ve %90’ı “evet” dedi. Bağımsızlık taraftarlarının büyük çoğunluğu, sağcı küçük burjuvazi ve işçi sınıfının durumu en iyi olanları. Elbette yoksulların bir kısmı da daha iyi yaşayacağını düşündüğü için evet dedi. Ancak Katalan işçi sınıfının büyük çoğunluğu bağımsızlık taraftarı değil ve referanduma katılmadı.
Burjuvazi ne diyor?
Katalonya’daki banka ve büyük şirketler, bağımsızlık durumunda Katalonya’yı terk edeceklerini açıkladı. Avrupa burjuvazisi de aynı çizgide hareket etti.
Madrid hükümeti, İspanya’nın diğer bölgelerinde ayrılıkçı hareketlerin gelişmesini engellemek için bağımsızlık hareketine karşı mücadele etmek zorunda. Avrupa yöneticileri ise Avrupa’nın diğer bölgelerindeki yani İskoçya’daki, Belçika’nın Flaman bölgesindeki, İtalya’nın kuzeyindeki ayrılıkçı hareketlerin gelişmesini istemiyor.
Rajoy, bu kavgayı kendi yolsuzluklarını ve işçi sınıfı düşmanı siyasetini örtbas etmek için kullanıp kitlelerin bir kesimini kendi etrafında birleştirdi. Örneğin emekçi ve yoksulların yaşadığı semtlerdeki evlerin balkonlarında binlerce İspanyol bayrağı dalgalandı. Daha önce böyle bir şey hayal bile edilemezdi.
Emekçilere nasıl bir siyaset gerekli?
Bu kavga, hem merkezi devlet hem de Katalan yöneticilerinin işçi düşmanı siyasetlerini örtbas etmesine yaradı.
Katalonya’da ve ülkenin diğer bölgelerinde milliyetçi
partilerin kuyruğuna takılarak sağın, Katalan solunun ve patronların peşinden gitmek işçi sınıfının çıkarlarına aykırı. Devrimciler, Katalonya bağımsız olsa, cumhuriyet ilan edilse de emekçilerin yaşam şartlarının iyileşmeyeceğini açıklamak zorunda. Bu durumda da emekçiler ve kitleler, yeni iktidara karşı kendi haklarını savunmak için mücadele etmek zorunda kalacak, tıpkı şimdi Rajoy’a karşı yaptıkları gibi. Üstelik yeni iktidar ve patronlar, ulusal birlik masalları anlatarak, dış rekabete karşı ulusal birlik gerekli iddiasıyla kitlelerden özveri isteyecek. Emekçiler, Katalan burjuvazisi tarafından yönetilecek ve sömürülecek! Devrimcilerin görevi, sınıf farlılıklarını netleştirerek işçi sınıfının gerçek düşmanın kim olduğunu açıklamaktır. Sağın ve Puigdemont’un kurduğu tuzak teşhir edilmeli ve işçi sınıfının çıkarları için birlikte mücadele etmesi gerektiğinde ısrar edilmeli. Katalonya savunucularının peşinden gitmemek, Katalonya emekçilerinin Rajoy’un saldırılarına karşı gelmesine engel değil. Ancak emekçiler bunu bağımsız ve öz sınıf temellerinde yapmalı.
Rajoy, Katalanlara karşı uyguladığı baskıcı polisiye yöntemlerini, İspanyol emekçilerine karşı da kullanıyor. Rajoy, İspanyol milliyetçiliğini, tıpkı Puigdemont’un Katalan milliyetçiliği gibi kendi çıkarları için kullanıyor. Katalan krizinin Rajoy’u yıpratacağına inanmak bir hayalden ibaret ve emekçileri buna ikna etmeye çalışmak bir yanılgı, hatta ihanet. Bu durumun sonucu ne olursa olsun Rajoy, emekçilere şunu söyleyecek: “Bu Katalanlar yüzünden kemer sıkmak gerek.” Bu kriz, İspanya’daki esas sorunları, yani işsizliği ve düşük ücretleri ikinci plana itiyor. Katalanların oy kullanma hakkını savunmak en doğal hakkı savunmaktır ama ayrılıkçılığı savunanların kuyruğuna takılmadan yapmak gerek.
Ayrılıkçı hareket, kapitalist krizin etkilerinden biri. İspanyol emekçileri, tıpkı benzer ayrılıkçı hareketlerin geliştiği İngiltere, Belçika veya İtalya emekçileri gibi, birlikte yaşadıkları ve sömürüldükleri ülkelerin parçalanmasını savunmamalı. Tam aksine, açıkça, kapitalist düzenin çelişkilerinden kurtulmanın tek yolunun, emekçilerin birleşerek onu yıkmalarıyla mümkün olduğunu savunmalı. Emekçiler, bütün sınırları yok ederek, büyük burjuvaziyi mülksüzleştirerek, halkların sosyalist bir dünya federasyonu çatısı altında birleşmeli. İşte ancak böyle bir federasyonda tüm kültürler için bir imkan doğacak. LO (26.10.2017)