Che Guevara’nın katledilmesi
Che ismiyle tanınan Ernesto Guevara. 9 Kasım 1967’de Bolivya’da öldürüldü. Bir gün önce ABD’li subayların denetimindeki Kolombiya özel timi, onunla birlikte hareket eden gerillaları tutuklanmıştı.
Che, Latin Amerika’da milyonlarca insan için baskıya karşı mücadelenin sembolü idi ve hala da böyle.
Arjantin’de varlıklı bir ailede doğan Ernesto Guevara, tıp öğrencisiyken motorla Güney Amerika’da uzun bir yolculuk yaptı. Gezdiği yerlerdeki sefalettin esas sorumlusunun ABD emperyalizmi olduğu bilincine vardı. Kıtanın doğal kaynaklarının talan edilmesi, kitlelerin yarattığı zenginliğin küçücük bir kısmını bile kitlelere aktarmak isteyen rejimlerin, CIA’nın askeri darbeleriyle nasıl yıkıldığını gördü ve buna karşı silahlı mücadeleye katılma kararı aldı.
Guevara, 1955’te Fidel Kastro ile Meksika’da tanıştı ve Küba diktatörü Batista’yı devirme planına katıldı. Küba’da yıllarca süren gerilla mücadelesine, 1959’da iktidarı ele geçirme mücadelesine katıldı.
Guevara, kurulan Küba devletinde en üst seviye mevkilerde, örneğin Ulusal Banka Genel Müdürü ve sonra da Sanayi Bakanı olsa da, emperyalizme karşı mücadelesini Küba ile sınırlı tutmak istemedi ve yeniden silahlı mücadele yolunu tuttu. 1965’te Kongo’da başarısız bir girişimde bulundu, sonra yeni anti emperyalist cephe dediği mücadele için Bolivya’ya gitti.
1967’de ordu tarafından çembere alınan ve köylülerden destek görmeyen Guevara, çatışmada yaralandı ve mücadele ederek öldü.
Mücadelesine saygı göstermek, siyasi çizgisini kabul etmemizi gerektirmez. Che, Kastro grubunun, Küba’da rejimin çökmesinin ardından gerilla güçleriyle iktidara gelmesini teoriye dönüştürdü. Askeri bir öncü aygıt oluşturup, ses getiren eylemlerle sömürülen köylüleri saflarına çekerek bir devlet çekirdeği oluşturup tıpkı Ho Şi Min’in Vietnam’da, Mao’nun Çin’de yaptığı gibi bir yol izlemeyi savunuyordu.
Guevara, işçi sınıfına güvenmiyordu. Küba’da iktidara geldikten sonra işçileri, “maddeci” olmakla suçladı, çünkü işçiler ücretlerin kırpılmasını veya bedava fazla mesai yapmayı kabul etmiyordu. Che’ye göre işçi mücadelesi tamamen kısırdı ve bir işe yaramaz. Ölümünden sadece birkaç ay önce Bolivya’da grevdeki maden işçilerinin onlarcası mücadelede öldürüldü, baskıya rağmen mücadeleyi sürdürdüler; Che onlara bir mesaj göndererek “yanlış taktiklerinde ısrar etmek boşuna” diyerek gerilla hareketine katılmaya çağırdı.
Guevara Marksist olduğunu söylüyordu. Tıpkı Kastro’nun, ABD’nın ekonomik ambargosundan sonra Doğu Avrupa rejimlerine yaklaştıktan sonra kendine Marksist demesi gibi. Che, ekonomik kalkınma modellerinden yararlanmak için bu ülkeleri gezdi, işçi düşmanı uygulamalarını eleştirmedi bile. Hedefi, ulusal ekonomik kalkınmayla, büyük toprak sahiplerinin baskı ve gerici yöntemlerine son vermekle sınırlıydı. Küba gibi küçücük ve yoksul bir adada, emperyalist ambargoya rağmen sadece kendi gücüyle ekonomik kalkınmaya çalışmak kesin bir çıkmaz.
Guevara’nın emperyalizmi ateşli teşhiri, şüphesiz Latin Amerika’nın yoksullarının çok hoşuna gitti. Ancak teşhir, tek başına köylülerin, Küba’da Kastrocu rejimin yaptığı gibi, iktidara gelmesine zemin oluşturamaz. Kitle hareketi oluşmadığı için Guevara, Bolivya’da tek başına kaldı. Guevara’nın bütün Latin Amerika ülkelerinde gerilla hareketi yaratmaya çalışması, enternasyonalist görüşlerinden kaynaklanıyor olsa da, yeterli bir taban oluşturmadı.
İşçi sınıfı esas iktidarın olduğu merkezlerde var, modern kapitalist ekonomide belirleyici bir role sahip ve bu nedenle burjuvazinin iktidarına son verip sınırları aşan yeni bir düzen kurabilme yeteneği var. Guevara’nın komünist fikirlerden ve işçi sınıfının geleneklerinden yoksun olması, girişimlerini başarısızlığa sürükledi.
Guevara köylülerin yoksulluğuna isyan edip mücadeleye katıldı. Köylülerin yaşamlarında gerçek iyileşme sadece kentlerdeki iktidarın, işçi sınıfının eline geçmesiyle mümkün. Çünkü işçi sınıfı, büyük toprak sahiplerinin iktidarına son vermekle yetinmeyip kırlara bilimsel ve teknik olanaklarını aktarıp onları yoksulluktan kurtarabilir.
Guevara’yı anmak, başarısızlığından ders çıkarmayı da gerektiriyor. Ulusal sınırlar içerisinde kendimizi hapsetmeden bütün insanlık için bir çözüm üretmek, her türlü sömürü ve baskıya son vermek; ancak dünya işçi sınıfının başaracağı bir şey. Spark (13.102017)