Sinif Mucadelesi
Sağlık

Söylenen başka yaşanan başka!

Cuma 7 Nisan 2017

Sağlık sistemi üç basamaktan oluşuyor. 1.basamak aile hakimliği, 2. basamak hastaneler, 3. basamak ise üniversite hastaneleri. Buna göre hastaların önce aile hekimine gitmesi ve hekim tarafından, gerekli görülürse 2. basamağa yönlendirilmesi gerekiyor. 2. basamakta tedavi başarılı olmazsa 3. basamağa yönlendirilmeli.

Ancak bu sistem neredeyse hiç uygulanamıyor. Hastaların önemli bir kısmı, aile hekimini atlayıp ya hastaneye ya da üniversite hastanelerine gidiyor.

Bunun nedenlerinden biri, uygulanan sistem ile hedeflenen amaç arasındaki uyumsuzluk.

Bu uyumsuzluk, tıp eğitiminden başlıyor. Öğrenciler, mezun olduklarında zorunlu çalışmaya mecbur bırakılıyor, doğrudan hasta tedavi ediyor, aile hekimi oluyor. Ancak bu durum dikkate alınarak eğitilmiyor, çalışırken öğreniyorlar. Bu nedenle tedavi olamayan hastalar, üniversite hastanelerine yöneliyor.

Daha temelde aile hekimliği sisteminin düzenlenişi sorunlu. İstanbul’da aile hekimlerinin ortalama hasta sayısı 3 bin civarında. Aile hekimleri, ücretli değil, taşeron gibi çalışıyor. Aile hekimliği merkezinin tüm harcamaları için toptan ödeme yapılıyor. Yani masraf, gider azalırsa, hekimin cebinde kalan para artıyor. Üstelik ödeme, tedaviye göre değil, aile hekimi üzerinde kayıtlı hasta sıyısına göre yapılıyor.

Sonuçta bir aile hekiminin sorumluluğunda ne kadar çok hasta kayıtlı olur ama ne kadar az muayeneye gelir ve tedavi gideri az olursa, hekimin geliri o kadar fazla olur. Başarılı hekim az kazanan, başarısız hekim çok kazanan olur.

Bu sistem nedeniyle hastalar, ilaç yazdırma dışında doğrudan 2. ve 3. basamak hastanelerine gidiyor. Oralarda ise SGK’lı olunsa bile her işlem ve tedavi için cepten para çıkıyor. Bu durum, hastanelerde yığılmaya yol açtığından, hastanelerde çalışan uzman hekim üzerindeki iş yükünü arttırıyor. Ağır iş yükü, yanlışları, kötü tutumları ve daha bir çok şeyi beraberinde getirdiğinde sonuç bir çok kez olduğu gibi sağlık çalışanlarına şiddet oluyor. Elbette şiddetin bir nedenin de siyasetçilerin, “her şey mükemmel sadece çalışanlar yanlış davranıyor” biçimindeki tutumları. Böylece sağlık çalışanları değersizleştiriliyor ve sistemin getirdiği sorunların tüm yükü, onların sırtına yıkılıyor.

Tıp bilimi alanında bilimsel araştırma yapması gereken üniversite hastaneleri, sıradan hastaneler gibi çalışıyor. Acil servisler bile görevini yapmıyor. Acile başvuran hastaların çoğu, mevsimsel rahatsızlıklardan gelenler.

Bu yoğunluğun bir nedeni de acillerin ücretsiz olduğuna ilişkin, hükümet tarafından yapılan yanlış propaganda. Aslında acil servisler çok kısa bir süre ücretsizdi. Sonrasında, hastalar sınıflandırılıyor ve gerçekten acil olanlar dışında hepsinde belirlenmiş oranda ücret alınıyor.

Ancak hastalar, gerçekten acil olmadığı için servislere yönlendirildiğinde ücret alınacağı gerekçesiyle acilden ayrılmak istemiyor, hekimle, çalışanlarla tartışıyor. Bu nedenle çoğu zaman tedavileri, gereksiz olduğu halde acilde yapılıyor ve kalabalık hep sürüyor. Hastaların ücreti, eczanede alınıyor, eczacıyla tartışılıyor, doktora öfke biriktiriliyor. Sağlık bakanlığı, ücreti eczanede alarak, bilerek, insanları kandırıyor, öfkeyi sisteme değil, kendisini acil saymayan çalışanlara yönlendiriyor.

Tüm bu sorunlar yumağı, bilerek oluşturuldu. Temel amaç bütün hastanelerin, sağlık sisteminin özelleştirmeye hazır hale getirilmesidir. Aile hekimlikleri, hastaneler, sağlık açısından değil, para kazanma, kârlı bir işletme olma hedefiyle çalıştırılıyor. En alt kademeden en üst kademeye kadar tüm çalışanlar, yaptıkları işe bu açıdan bakmaya yönlendiriliyor, zorlanıyor.

Sağlık sisteminin adım adım özelleştirimesinin şimdiki aşaması, “Şehir Hastaneleri.”

Hastanelerin, sağlık değil de kâr amaçla çalıştırılması, çalışanların şartlarını kötüleştiriyor. Hastanelerde, hasta sayısı artıyor ama çalışan sayısı aynı oranda artmıyor. Bölümler, önemli bir sorun yaşanmadan ya da çalışanlar isyan etmeden, yeni çalışan almıyor. Çünkü temel ölçü, ihtiyaç değil “bütçe” oldu. Bütçe yok dendiğinde akan sular duruyor, iş yükü katlanıyor, gerekli malzeme alınmıyor ama işlerin zamanında bitmesi isteniyor.

Tüm bunlara, iki yılı aşan “kadro” sözünü alamayan sağlık emekçilerinin, hala taşeronun keyfine kalan işgüvencesi kaygısını da eklemek gerek. (29.03.2017)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2017  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 226 - 7 Nisan 2017  Site yaşamını izle Fabrikalardan... İşyerlerinden   ?