Sinif Mucadelesi
Aralık 1991

SSCB’nin sonu ama komünizmin değil!

Cuma 13 Ocak 2017

Aralık 1991’de Batılı gazeteciler SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin) dağılıp 15 farklı devlete bölünmesinden çok memnun olduklarını ifade ettiler ve komünizmin başarısızlıkla sonuçlandığı anlattılar. Hatta içlerinden bir uyduruk aydın artık tarihin bittiğine ve de kapitalizmin, insanlığın son aşaması olduğuna ısrarla vurgu yaptı.

Emperyalist güçlerin yöneticileri ve medyası SSCB’nin dağılmasının ardından oluşan Cumhuriyetlerin demokrasiye, özgürlüklere ve refaha kavuşacağını anlatmışlardı. Ancak aradan geçen çeyrek yüzyıl sonra, SSCB’nin dağılmasının sosyal, ekonomik ve siyasi alanlardaki feci sonuçlarını görebiliyoruz. Bazı eski Sovyet Cumhuriyetlerinde eşitsizliklerde patlama yaşandı, yoksulluk tırmandı, hatta Rusya’da bile nüfusun dörtte biri sefalete sürüklendi, ek olarak bir sürü yerde silahlı çatışma başladı.

SSCB bir dünya devrimi perspektifi ile doğmuştu

30 Aralık 1922’de temelleri atılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Ekim 1917 işçi sınıfı devriminin ürünüydü. Rusya Sovyetlerini ezmek için yapılan emperyalist silahlı saldırılar, başarılı olamadı ve proletaryanın başarılı bir şekilde savunduğu topraklar Rusya, Ukrayna Beyaz Rusya ve Kafkaslar Cumhuriyetleri adı altında birleşti. Böylece dünyanın en geniş topraklarına sahip bir devlet oluşturuldu.

Bu olayla, yani SSCB’nin oluşması, somut bir şekilde kapitalist düzen dışında, üretim araçlarının özel mülkiyete dayanmadığı ve pazar ekonomisinin hükmetmediği bir düzenin mümkün olduğu ispat edilmiş oldu. İşçi sınıfı da devlete hakim olabileceği bir yeni düzen kurma olanağına sahip olduğunu göstermiş oldu. İşte bu nedenden dolayı emperyalizmin, SSCB’yi devrimci kökenlerinden dolayı hiçbir zaman affetmedi.

Stalinci bürokrasinin asalaklığı

1920’li yılların başlarında devrimci dalgaların geri çekilmesiyle SSCB yalnız başına kaldı. İmtiyazlı bir tabaka olan bürokrasi, devletin üst kademelerinde gelişmeye başladı ve iktidarı, proletaryanın elinden aldı.

Bürokratlar kapitalist değildi. Devrim üretim araçlarını toplumsallaştırmış olması nedeniyle SSCB’de bürokratlar, zenginleşmeyi isteseler de buna ulaşabilmeleri zordu.

Bürokrasinin oluşturduğu zenginlik, denetim altına aldıkları devlet olanaklarını ve ekonomik kurumlarda oluşan zenginlikleri gasp ederek gizledikleri zenginlikti. Bürokrasinin kendi içerisinde oluşan farklı klanlar, devlet pastasını paylaşabilmek için sürekli kavga halindeydi.

Rakip klanların çıkar kavgaları, SSCB’yi tehlikeye atıyordu ve Stalin buna çözüm olarak bütün bürokrasi üzerinde ve de toplum üzerinde feci bir diktatörlük oluşturdu.

Tek başına kalmış SSCB’yi yalnızlıktan kurtarmanın ve geri kalmışlığın aşılmasının tek çıkış yolu, devrimin diğer ülkelere yayılmasıydı. Stalin tam aksine, bundan vazgeçip zehirli bir yol olan “tek ülkede sosyalizm” siyasetine yöneldi. Devrim ve enternasyonalizm fikirlerine sadık kalan devrimciler katledildi.

Pazar ekonomisinin kuralları dışında gelişen bir ekonomi

Sovyet ekonomisi, devrimin oluşturduğu temellerin dinamiğinde inşa edildi. Artık burjuvazi, mülksüzleştirildiği için ekonomik büyüme tüm Birlik seviyesinde oluşturulan 5 yıllık ekonomik planlarla gerçekleştiriliyordu.

Dünya ekonomisi, 1929 ekonomik kriz nedeniyle çökmekte olduğu bir dönemde Sovyet sanayisi, büyüme aşamasına geçmişti. Stalinci bürokrasinin düşmanı olan Troçki, yüksek ekonomik büyüme oranları vesileyle bazı değerlendirmeler yaparak, sosyalizmin geri kalmış bir toplumdaki çarpıklıklara rağmen “zafer kazanmayı hak ettiğini ve bunu, Kapital’in sayfalarında değil, yeryüzünün altıda birini kaplayan topraklar üzerinde” gerçekleştirerek ispatladığını yazdı.

Diktatörlük ve bürokrasiye rağmen, İkinci Emperyalist Dünya Savaşına rağmen ekonomik büyüme 1970’li yıllara kadar devam etti. Böylece Sovyetler Birliği, ABD’nin ardından dünyanın ikinci en büyük gücü seviyesine erişti.

SSCB’nin dağılması

1953’te Stalin’in ölümünden sonra bürokrasi içerisindeki çıkar kavgaları, devletin en üst seviyelerine kadar yayıldı. 30 yıla yakın kavgalar, belirli seviyelerde sınırlı olarak kalsa da, 1982’de Brejnev’in ölümünden sonra yaygınlaşarak gün ortasına çıktı.

Mart 1985’te Komünist Parti genel sekreteri seçilen Gorbaçov, 15 Sovyet Cumhuriyeti yönetici klanlarının desteğine sahip değildi. Çünkü gittikçe güçlenen yerel iktidarlar, merkeze karşı açıkça tavır aldılar.

Bu durumda Gorbaçov, bürokrasinin farklı katmanları seviyesinde, küçük burjuva aydınları arasında ve daha geniş şekilde artık Batılı modeli örnek alan, çevreler arasında başka destekler aradı. Gorbaçov, ekonomik düzeninin yeniden yapılandırılması, yani perestroikayı gündeme getirdi ve fikir özgürlüğünden söz edip açıklık gerekliliğine vurgu yaptı.

Yöneticilerin seçilmesini gündeme getirerek, farklı Cumhuriyetlerdeki başkanların seçim yoluyla başa getirilmesine geçildi. Ek olarak imkanı olan herkese zenginleşme fırsatlarını yaratacağından söz etti. Ancak karşısına ondan daha demagog biri çıktı.

Yeltsin, Haziran 1991’de Rusya Cumhuriyeti’nin başkanı seçilmeyi başardı ve diğer Cumhuriyetleri, merkezi iktidara göre daha çok özerklik almaya teşvik etti. Yerel iktidarlar da bunu uygulayıp Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açıp Gorbaçov’u istifaya zorlayıp 25 Aralık 1991’de SSCB’nin sonunu getirdiler.

Emekçiler ve halklar için bir gerileme

SSCB, kapitalizmin borazanlığını yapanların iddia ettiği gibi ekonomisinin çökmesinden dolayı dağılmadı. Dağılmanın esas nedeni, zirveden başlayarak bürokrasinin gittikçe asalaklaşması, bunların sonucu olarak devletin dağılması ve bunun etkileri olarak ekonominin ani çöküşü nedeniyle oldu.

Yeltsin, Rusya’da fiyatları serbest kıldı ve bunun sonucunda fiyatlar fırladı. Özelleştirmelere gidilmeye başlandı. Üst seviyelerdeki bürokratlar, durumu değerlendirip şirketleri parçalayıp kısa sürede çok kazanç getirecekleri özelleştirip yağmaladılar.

1990’lı yılların sonunda, yani 1998’deki mali çöküş nedeniyle ekonomik ve siyasi kargaşa yaşandı ve bu da, eski SSCB ülkelerinin istikrarını tehdit etmeye başladı. Bunların sonucunda zirvedeki yöneticiler, artık birer eşkıya gibi davranmaya başladı ve bununla birlikte milliyetçilik zirve yapıp etnik çatışmalar başladı.

2000’de Rusya’da iktidara gelen Putin, bürokrasinin genel çıkarlarını ön plana alarak iktidarı “aşağıdan yukarıya” yeniden kurmayı hedefledi. Putin, yeni oluşan iş çevrelerine devlete itaat etmelerini ve vergilerini ödemelerini dayattı. Ayrıca olanaklar sundu, yağma yapabilme olanakları sunup Rusya’nın, dünya pazarına entegre olabilme yolunu açtı.

Ancak krize batmış olan kapitalizm uzun zamandan beri artık bir ilerleme olanağı sunamıyor. Kapitalizm, SSCB’de 70 yılda oluşan ekonomiye ve sosyal ilişkilere göre daha ileri, daha iyi bir gelecek sağlayabilmekten aciz. Sunduğu tek olanak bir avuç vurguncunun servet edinebilmesi.

SSCB’nin son bulması, gerici ve kanlı bir dönem olan Stalinizm ile bürokrasinin hakimiyet sağlaması ve iktidarının devamının sonuna gelmesidir. Sonraki sürecin de sevindirici yanı yok. İnsanlık için ileriye gidebilme yolundaki yeni tek perspektif; emekçilerin tüm dünyada yeni bir Sosyalist Birliğin oluşturulmasıdır. LO (16.12.2016)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2017  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 223 - 1 Ocak 2017  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?