Sinif Mucadelesi

Açığa çıkaran felaket kapitalist ekonomidir

Perşembe 16 Ekim 2008

Wall Street’in dayanaklarından olan Lehman Brothers bankasının iflası ve sigorta şirketi AIG’nin çok büyük miktarda parayla kurtarılması, kapitalist ekonominin krizinin, ciddi ve tehlikeli bir döneme girdiğini gösteriyor. Mali sistemden başlayarak bütün bir kapitalist sistem sarsıldı, olayların gidişatını değiştirecek hiçbir şey yapılamadı. Kumandanlığını tekellerinde bulundurdukları ve sadece kendilerinin yararlandığı bu ekonomi, ellerinden kayıp gidiyor.

Hiç kimsenin hakim olamadığı ekonomi

ABD hükümetinin girişimler, kapitalist dünyanın yöneticilerinin tereddüt ve paniklerini ortaya koyması açısından çok anlamlı. Merkez Bankası, Mart’ta 30 milyar dolar vererek, ABD’nin en büyük bankalarından olan ve kriz tarafından iflasa sürüklenen Bear Stearns’in imdadına koşmuştu.

Bir hafta önce de, 200 milyar dolar gibi çok büyük miktarla, ABD’de emlak kredilerinde uzmanlaşmış iki devasa bankanın, Freddie Mac et Fanny Mae’nin, devletleştirdiğini ikiyüzlü bir biçimde açıklamıştı.

Daha sonra 180 derecelik bir dönüş yaparak Lehman Brothers’ın imdadına koşmayı reddetti. Ertesi gün yeni bir U dönüşüyle, dünyanın en büyük sigorta şirketlerinden biri olan ve uçurumun eşiğinde bulunan AIG’yi kurtarmak için yeniden kasasını açtı. Sigorta Şirketleri, birçok alanda kanuni düzenlemelerin ve denetimlerin kaldırılması veya azaltılmasıyla kaynaklarını hiç bir denetim olmadan mali operasyonlara verdiler. Hepsi «subprimes» diye adlandırılan, ve geçen yaz çökmelerinden önce yıllarca büyük oranlarda gelir getiren meşhur krediler üzerine spekülasyon yaptı, borsada oynadı. Şu anda hepsinin rezervlerinde, gizli köşelerinde sakladıkları, bugün, sadece üzerlerine basıldıkları kağıtların fiyatlarından başka hiç bir değerleri olmayan bu hisse senetleri var. Bunlara bağlı olarak hepsinin bilançosu birbiri ardına çöküyor. Sonuçta, bankalar, kendileriyle iş yapanları da paniğe sürüklüyor.

Bankaların birbirlerine karşı kuşku ve güvensizlikleri, para dolaşımını kurutuyor. Panik, bir bankanın ya da aynı nedenlerle zarara uğrayan bir şirketin hisse senetlerini elinde bulunduranları, en hızlı bir biçimde bunlardan kurtulmaya, ellerinden çıkarmaya itiyor. Bu da hisse senetlerinin değerleri düşüyor. Lehman Brothers’ın hisse senetleri bir yıl önce 60 dolarken 0,2 dolara düştü, yani 300’e bölündü.
Bankalar arasında birkaç aydan beri bir güven krizi yerleşti. Merkez Bankası’nın başkanı ve Ekonomi Bakanı, G7 veya Avrupa Birliği çerçevesindeki planlarını boş yere üstü ste yığdılar, teskin edici konuşmalarını boşuna arttırdılar ve borsaya para yatıranları yani spekülatörleri korumak ve bankalar arası para akışını yeniden sağlamak için milyarlarca avro ve dolar akıttılar. Ancak yeniden güven sağlamayı başaramadılar.

Panik nasıl engellenir?

Merkez Bankası, bir günden diğerine zigzaglar çizerek, her biri diğeri kadar belirsiz ve kuşkulu, o derecede de çelişkili olan iki strateji arasında tereddüt eder gibi görünüyor.

Lehman Brothers gibi bir bankayı batışa bırakma, iflas eden bankanın diğer bankalara borçlarını ödeyememesi ve bu defa da borçlarını alamayan bankaların sırayla iflas etmesi anlamına gelir.

Ancak sadece tek bir bankayı kurtarmak için milyarlarca dolar tahsis etmek, en çılgınları da dahil bütün spekülatörler için teşvik edici bir davranış, yüreklendirme değil midir? Öyleyse neden kazanınca kazanılan paraların cebe indirildiği, kaybedince bütün borçların devlet tarafından ödendiği bu devasa kumarhanede, borsada oynanmasın, spekülasyon yapılmasın?

Amerikan Merkez Bankası’nın bütün diğer bankaların imdadına koşma isteğini frenleyen başka bir neden daha sözkonusu. Ne kadar güçlü olursa olsun, Merkez Bankası’nın mali olanakları sınırlı. Sadece Freddie Mac ve Fanny Mae’yi devletleştirmek, yani spekülatörlerin zararlarını karşılamak için 200 milyar dolar kullanılması, para rezervinin dörtte birini temsil ediyor.

Merkez Bankası tek bir bankayı kurtarmak için milyarlarca dolar harcadı, nakit para sorunu olan bütün bankalara yardım edip kurtarmak bankanın rezervlerini kısa vadede kurutacaktır.

ABD devletinin, para basarak piyasaya sürülen parayı arttırma ya da bilgisayarla donatılmış modern mali sistemde bunun yerini alacak başka olanakları da var. Ancak bu, sadece bütün büyük bankalar değil aynı zamanda devletler de dahil, tasarruflarını Amerikan hazine bonosuna yatıran herkesin gözünde, doların hiçbir değerinin olmadığı ve rezervlerinde bulunan paraların sadece sahte, değeri olmayan kağıt parçaları olduğunu gösteren kanıt olacak. Bu, ayrıca, Amerikan bankalarının birbirlerine karşı güvensizliklerini ortadan kaldırma girişiminde bulunmaya çalışırken, doların kendisine ve Amerikan ekonomisinin bütününe karşı duyulan kuşkunun ve güvensizliğin giderek daha da artmasına yol açacak.

Büyük emperyalist güçlerin devletleri, ekonomiye milyarlar akıtsalar, yani mali çevreleri kurtarmak için faturayı bütün halka ödetseler bile, büyük bankalar arasındaki güveni sağlamada yetersiz ve yeteneksiz kalıyor. Panik, küçük ve büyük burjuvaziye yayılır, bankalara para yatıran herkes paniğe kapılarak paraları çekmeye çalışırlarsa ne olur?

Kapitalist dünyanın politik ve ekonomik yöneticilerinin en iyimserleri, 1929 kriziyle yapılan karşılaştırmalarda, bugün mali krizi önlemek için deneyiminin ve araçlarının olduğunu ekliyorlar. Şu an için karşı çıkılamaz tek olgu, krizin ortaya çıkmasını engellemekte aciz kaldıkları.

Kriz, kapitalizmin değiştiğini ileri süren herkese rağmen, 1929 çöküntüsünden yaklaşık 80 yıl sonra yine burada.

Ancak kapitalizm değişmedi, en azından temelleri hiç değişmedi. Bu ekonominin motoru hala, plansız, programsız körlemesine işleyen bir piyasada, en yüksek düzeyde kişisel kâr için rekabet etmektir. Bu temel, Marks’ın, kapitalizmin belirleyici işleyiş mekanizmalarını analiz etmesinden ve bu sistemin sadece adaletsizliğini ve sürekli olarak yol açtığı eşitsizlikleri değil, onun anarşik işleyişini ve mantıksızlığını da ortaya koymasından beri hala değişmedi.

Mali gel git

Kapitalist sistem, 30 yıldan fazladır «aşırı üretim krizi» diye adlandırılan olguya bir çare bulmuş gibi görünüyordu.

Çözüm maliydi. Üretimi o gerçekleştirecek gibi görünüyordu. Ancak bütün kâr, mali olanlar da dahil, üretimden geliyor. Son 10, 15 yılın yüksek kârı, aslında işçi sınıfının sömürüsünün artmasından, emeğin, çalışmanın yarattığı gelirdeki payının, sermayenin gelirine bağlı olarak sürekli olarak azalmasından kaynaklanıyordu.

Kapitalistler, işsizlik, ücret artışlarının dondurulması aracılığıyla işçi sınıfının alım gücünü azaltarak, aynı zamanda tüketim, yani pazar üzerinde ağırlıklarını hissettirerek, kuşkusuz yıllar boyunca yüksek kâr elde etmeyi garantilediler.

Mali sektörün gelişmesi bu durumu maskeledi ve vadeleri ileri tarihlere itti. Mevcut mali kriz, kapitalist ekonomik krizin bir bumerang gibi geri dönmesidir.

Sonuç olarak bu mali kriz, sadece geçtiğimiz yıl içinde spekülasyonu attırarak, hammaddelerin, özellikle petrol fiyatında değişkenliğe ve kararsızlığa yol açtı. Döviz işlemlerinde faiz oranlarının sıçramalarla yükselmesini kışkırtıp, uluslararası ticarette karışıklık ve tedirginlik yarattı. Kredinin pahalanmasına, kredi edinme koşullarının giderek zorlaşmasına da neden oldu.

Tüm bunlar daha şimdiden üretici ekonomi üzerinde ağırlığını hissettiriyor. Sadece bankalar, sigorta şirketleri ya da emlak büroları iflas etmiyor ya da tehdit altında bulunmuyor, aynı zamanda inşaat ve havacılık şirketleri de iflas edip tehdit altında. En büyüklerinden General Motors’un da dahil olduğu otomobil, veya kimya endüstrisi de hissedilebilir biçimde tehdit altında.

Sadece bir banka ya da bir sigorta şirketi iflas etmiyor, hatta sadece mali sistem de değil, kapitalist ekonominin bütünü sarsılıyor.

İşçi sınıfına karşı açılan savaş

Kriz, emekçi sınıfların varlık şartlarını, yaşam koşullarını zorlaştırdı. Krizin artması, emekçi dünyasına karşı yapılan savaşın kaçınılmaz olarak yoğunlaştırılmasına neden olacak. İşten çıkarmaların kaçınılmaz bir biçimde artması, ücretlerin düşmesi, yoksulluğun zengin ülkelerde bile yaygınlaşması, yoksul ülkelerde ise açlığın artması biçiminde kendini gösterecek.

İşçi sınıfı ve daha genel olarak emekçi kitleler için acil sorun, Troçki’nin ifadesi yeniden ele alınırsa, «kapitalist sistemin büyüyen saçmalık ve anlamsızlığının özetlendiği, işsizlik ve hayat pahalılığı gibi iki temel ekonomik soruna» karşı kendisini nasıl savunacağını bilmesidir.

Kamuoyu yaratıcılarının bir bölümü, krizin artmasıyla, daha çok korumacılığın eşlik ettiği daha fazla devletçiliğe geri dönmeyi önererek, kapitalizme ve onun işleyişine değil, «liberalizme», «yasal düzenleme ve denetimlerin kaldırılmasına» ve «küreselleşmeye» saldırıyor. Devlet müdahaleciğinin ne olduğunu şu anda Bush’un çok tutucu ve çok liberal olan devleti çok güzel ortaya koyuyor. Bu hükümet, devlet müdahaleciğinin, kapitalizmin kurtarıcılık yükünü bir başka biçimde emekçilerin omuzlarına yüklemek olacağını gösteriyor.

Bu konserde, reformist, sosyal demokrat ve küreselleşmeci akımlar ayrı ayrı kendilerini ifade ediyor. Bütün bu insanlar, aslında Bush’un ABD’de uyguladıklarını, yani gücü, nefesi tükenen bitkin özel sermayenin batan parasını kurtarmak için bir dayanak, bir devlet bastonu sunmayı, alternatif program olarak ilan edip teorileştirmekle meşguller.

Emekçiler için kapitalist ekonominin krizine karşı, ekonomik sistemi yıkmayı hedefleyen bir politikadan, yani sosyalist devrimden başka hiçbir geçerli program yoktur. Bu ütopik midir? Kuşkusuz, kapitalist sistem çerçevesinde kalarak felaketin önlenebileceğine inanmaktan daha ütopik değildir. LO (19.09.2008)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 124 - 3 Ekim 2008  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?