Sinif Mucadelesi

Türkiye- Suriye ilişkilerinin geldiği feci durum

Perşembe 17 Mart 2016

Bundan çok değil 5-6 yıl önce AKP hükümeti, başta Suriye olmak üzere komşularıyla sıfır sorun, iyi kardeşlik ilişkilerini savunuyordu. Erdoğan, ABD’nin ekonomik kriz ortamında Ortadoğu’da çıkarlarını daha iyi savunması için oluşturduğu GOP’un (Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) baş savunucusu idi ve bunu övünerek ifade ediyordu.

Bugün AKP hükümeti ve Erdoğan, başta Suriye ile sadece Ortadoğu ülkeleri tarafından değil Rusya ve ABD tarafından bile dışlanmış, tek başına kalmış feci bir durumda. Sıfır sorun siyasetinden bugüne nasıl gelindiği konusuna bir göz atmakta yarar var.

AKP’nin iktidara getirilişi ve “çıraklık” dönemi

2002 yılında iktidarda bulunan DSP-MHP hükümeti ne ABD’yi ne de Avrupa Birliğini takmamaya başladı. Ekonomik kriz dolayısıyla Türkiye’ye ödetmek istenen reçeteleri red ederek “Batılı güçler de ne oluyor, biz kimseye hesap vermeyiz” havalarına girdiler. Başta ABD olmak üzere Batının tepkisi sonucu, Türkiye borsalarından önemli miktarlarda döviz çekip TL’nin büyük bir değer kaybına yol açıp Ecevit hükümetinin düşmesi sağlandı. TÜSİAD ile Batılı güçlerin el altından oluşturdukları yeni ümit partisi Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kısa sürede 2002 yılında, Erdoğan’ın ABD’ye gidip gerekli güvenceleri vermesi sonucu iktidar oldu.

Dünya ekonomik krizinin geldiği aşamada ve büyük enerji kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu’da, dünyaya hükmeden ABD’nin başını çektiği büyük sermaye, talanını eskisi gibi devam ettirebilmek için istikrar istiyordu. O dönemde böyle bir istikrarı, temel olarak Türkiye sağlayabilirdi (o dönem ABD ile İran can düşmanıydı). İşte bu nedenle dünya büyük sermayesi ekonomik olarak Türkiye’nin önünü açtı ve “yürü ya kulum dedi”. Ekonomik kriz, 2002 ile 2012 yılları arasında dünyada birçok ülkede başını alıp gitmesine rağmen, Erdoğan’ın deyimiyle kriz, Türkiye’yi teğet geçti. Alt kesim kitlelerin satın alma gücü ortalama 200 dolardan 400 dolar seviyelerine erişti. İşte AKP’nin bugünlerde bile hala daha seçimlerde %49 civarlarında oy alabilmesinin temel nedeni budur.

Suriye ile “kardeşlik”, “en büyük düşman”a dönüştü

Tunus’ta başlayan “Arap baharı” eylemleri, 2011’de Suriye’ye sıçradı. O güne kadar Erdoğan ile Esad “kadeşti”. Ailece görüşüyor ve hatta işi ortak “bakanlar toplantısı” seviyelerine kadar götürmüşlerdi. Ancak Suriye’de kitlelerin tepkilerini fırsat bilen, başta ABD olmak üzere emperyalist güçler, kendilerine biraz kafa tutan Esad rejimini, bu fırsatla devirmenin hiç de fena olmayacağı sonucuna vardı.

Ama “evdeki hesap çarşıya uymadı”. Başta ABD ve Fransa, AKP hükümetinin desteği ve katılımı ile Esad iktidarına karşı alternatif bir iktidar oluşturma faaliyetleri yoğunlaştı. Bu “alternatif iktidar” güçlerinin El Nusra gibi dinci güçler olduğu ve ardından da DAEŞ’in de ortaya çıkmasıyla Esad iktidarı yerine geçecek olan güçlerin, emperyalist ülkeler için kesinlikle istenmeyen bir seçenek haline gelmesi aşamasında, AKP iktidarı bu “yeni çizgiye” ayak uyduramadı. Çünkü AKP artık “çırak” sürecini tamamlayıp “usta” aşamasına erişmişti ve bundan böyle “Yeni Osmanlı” gücü olup kendi öz çıkarları eksenininde istediği gibi hareket edebileceği yanılgısına kapılmıştı.

AKP hükümetinin “Yeni Osmanlı” siyaseti

2002 ile 2012 yılları arasında AKP, iktidar partisi olarak güçlenirken ekonomik alanda klasik patronlar kuruluşu olarak bilinen TÜSİAD yerine kendine daha yakın olan islamcı MÜSİAD sermaye çevresini destekleyip devlet “nimetlerinin” daha çok onlara gitmesini sağlayan siyasetleri uyguladı.

TÜSİAD, bu “yeni siyasete” karşı çıkmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Arada bir Erdoğan ile TÜSİAD temsilcileri arasında “söz düelloları” yaşanıyor! Bu ekonomik alanda olanlar. Hükümet ve devlet alanlarında ise AKP, büyük sermaye ile emperyalist güçlerin de rızasıyla, Kemalist güçlerin “belini kırıp” onları devlet aygıtı içerisinde etkisiz hale getirdi. Belki de büyük sermaye şimdi artık pişman olmuştu, ama iş işten geçti.

Emperyalist güçler ile AKP’nin arası açık

AKP hükümetinin MÜSİAD çıkarları temelinde yürüttüğü siyasetin emperyalist güçler ile büyük çelişkilere düşme süreci olarak, ABD’nin İran’a karşı uygulamaya başladığı “ambargo” süreci görülüyor. ABD’nin bütün uyarılarına rağmen AKP hükümeti, İran’a karşı kararlaştırılan ambargoyu delmeye devam etti. Bu konuda bir ara basında, Obama’nın Erdoğan ile telefonda konuşurken bir elinde ahize diğer elinde ise bir beyzbol sopası olduğunu gösteren bir resim yayınlandı!

Bu süreçten sonra TÜSİAD ve emperyalist güçler, AKP iktidarını klasik yollardan devirmeye çalıştılar. Örneğin 17 ve 25 Aralık 2013 başarısız “darbe” girişimi bunun bir parçası. Ama henüz bunu başaramadılar ve CHP’nin tüm çabalarına rağmen klasik bir alternatif olmadığı açıkça görülüyor.

İşte böyle bir ortamda hem TÜSİAD hem de emperyalist güçler, AKP hükümeti ile zorunlu bir şekilde ilişkilerini sürdürüyor. Ancak ilk fırsatta hem Erdoğan’dan hem de AKP’den kurtulmak istiyorlar. Erdoğan da akibetinin Saddam Hüseyin veya Kaddafi gibi olacağını gördüğü için buna göre davranıyor.

AKP hükümetinin Türkiye’de Suriye’de kitlelere bedeli

AKP hükümeti, ilk başlarda emperyalist güçlerin desteği ile Esad’a karşı olan islamcı muhalif güçlerin örgütlenmesine, silahlı güç oluşturmasına ve Esad’ı devirmek için gereken silahlı eğitimi Türkiye’de almalarına yardımcı oldu. Ancak ABD gelişen olaylar karşısında, özellikle DAEŞ’in güçlenmesi ve Esad yerine ABD’nin istediği muhalefetin değil de islamcı gerici güçler olan El Nusra ve DEAŞ’ın iktidara gelmesi söz konusu olunca siyaset değiştirmeye karar verdi. İşte Rusya’nın, Suriye’de önemli boyutlarda silahlı müdahalede bulunup Esad’ı yeniden güçlendirip iktidarını güvenceye almasına katkıda bulunması ABD’nin onayı ile yapıldı.

Bugün Suriye sorunu, ABD ile Rusya’nın anlaşarak kendi çıkarları temellerinde bir çözüm dayatmaları aşamasına geldi. Ama tüm bu gelişmeler sonucu AKP hükümetinin Suriye siyaseti iflas ettiği gibi Türkiye’de kitleler, büyük bedel ödedi ve ödemeye de devam ediyor. Şu anda Türkiye’de 3 milyona yakın Suriyeli göçmen var. En büyük bedeli bu göçmenler ödüyor. Ama diğer yandan patronlar, göçmenleri farklı şekillerde kendi çıkarları için kulllanıyor. Özellikle güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak ve Suriyeli emekçiler ile Türkiyeli emekçiler arasında rekabet ve düşmanlık duygularının büyümesine yol açıyorlar. Bu ise tüm emekçiler için çok büyük bir tuzak. Bu güne kadar genel olarak emekçiler bu tuzağa düşmedi. Ama ekonomik krizin giderek büyümesi sonucu bu tuzak tüm emekçiler için büyük yaralar açabilecek bir tuzağa dönüşebilir. İşte emekçilerin bu nedenden dolayı çok çok dikkatlı olmaları ve Suriye kökenli emekçilerin ne rakipleri ne de düşmaları olmadığını, tam aksine sınıf kardeşleri oldukalarını ve patronlar ile sömürü düzenine karşı birlikte hareket etmeleri gerektiğini iyi görmeleri gerekir. Yoksa patronlar ve AKP hükümeti, böl ve yönet siyasetlerini sonuna kadar kullanacak.

Tehlikeli durum

Suriye ile Türkiye ilişkilerinin geldiği son aşamada AKP hükümeti, hem siyasi hem de ekonomik olarak çok sıkışmış olmasından dolayı her türlü çılgınlığı yapabilecek duruma düştü. Bu ortamda günü kurtarma siyaseti olarak Suriye’ye karşı bir savaş başlatabilir. Ankara’da yapılan son canlı bomba eylemi dahil bir sürü gelişme, gidişatın bu yönde olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın ABD’ye meydan okuyarak “ey ABD, PYD mi yoksa biz mi”, “ kimi desteklediğini açıkla ve bir tercih yap gibi” açıklamaları bunun bir belirtisi olabilir.

Rusya’daki durum da Putin için hiç parlak değil. Rusya’nın temel gelir kaynağı petrolün 110 dolardan 30 dolara düşmesi, Putin’i içeride feci bir şekilde sıkıştırdı. İşte bu nedenden dolayı Putin de Türkiye ile bir savaş macerasına hazır olabilir. Böyle bir savaşın engellenmesini ne ABD’den ne de NATO’dan beklemek boşuna. Hatta dünya ekonomisinin kriz nedeniyle tamamen tıkandığı bir ortamda ABD böyle bir savaşa “çok olumlu” bile yaklaşabilir.

İşte yukarıda analtılan tüm nedenlerden dolayı Türkiye’de işçi sınıfının üretimden gelen gücünü kullanıp Suriye konusunda da AKP’den bir çözüm beklemeyip kendi öz çözümü için “savaşa ve AKP siyasetine” hayır demesi gerekir. (28.02.2016)


Ana sayfa | İletişim | Site planı | |

Site yaşamını izle tr  Site yaşamını izle Arşiv  Site yaşamını izle Arşiv 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi Sayı : 213 - 4 Mart 2016  Site yaşamını izle Sınıf Mücadelesi’nin Sözü   ?