Düşmanlıklar yaratılıyor, gerginlik bilerek tırmandırılıyor
Rusya ile yaşanan gerginlik ön plana çıkmasaydı, Suriye’ye silah taşıyan MIT tırlarını haber yapan gazetecilere veya kısaca “FETÖ terör örgütü” ismi verilen Fethullahçılar tarikatına yönelik baskılar bir süre daha gündem olacaktı.
Özelikle Erdoğa’ın militanca takip ettiği, ısrarlı bir “düşmanlaştırma” siyaseti gündemde. Erdoğan, her dönemde ayrı bir kişi veya kesimi, düşmanlaştırarak ayırıyor ve öte yanda işlerini görüyor. Kanal kanal konuşarak, basit gerekçeleri bile kaçırmadan meydan meydan dolaşarak, kitlelerin tüm dikkatini, gösterdiği hedef üzerine yoğunlaştırıyor. Aynı şeyleri bir dönem tekrar tekrar, kitleleri söylediklerine ikna edene kadar anlatıyor. İşi bitince, sanki hiç olmamış gibi bırakıp başka bir konuya geçiyor.
“Çözüm süreci” en çarpıcı örneklerden biridir. Şimdi adeta Kürtleri imha sürecinin baş aktörü olarak, her yerde bunu anlatıyor. Bir zamanlar dilinden düşmayen “benim Kürt kardeşim” lafını duymak ne mümkün!
Bu düzende politikacılar, sadece lafla değil, düzenin onlara sağladığı tüm olanaklarla iş görüyor. Polis ve asker, ellerinde en öldürücü silahlarla emre hazır. Bu nedenle Kürt ölür, sivil hayatını kaybeder, asker ve polis şehit olur. Ailesi de üç kuruş aylığa bağlanarak, ölenin yerine yenisi alınır.
Kanunlar da onlar için çalışıyor. Rahat koltuklarında milletvekilleri, bakanlar, bürokratlar, dün dost görüp sırtını sıvadıklarını hatta önünde ceket iliklediklerini bugün “terörist” ilan etmek için kanun çıkarır, yönetmelik yazar, tüzük düzenler. Mahkemeler hemen işe koyulur. Üç ayda bitmesi gereken işe geri dönüş davasını sonuçlandıramayan, iş cinayeti işleyen patronları suçlu bulamayan, kadın öldürenlere ceza kesemeyen mahkemeler, tıkır tıkır çalışmaya başlar. En ağır cezaları uygular.
Bir de para muslukları var. Son dönemde gördüğümüz kayyumlar, işten el çektirmeler, ihaleye sokmama, kredi vermeme, vergi ve iş kanunu denetimleri, paraca sıkıştırmak için kullanılıyor. Oysa tüm patronlar hırsızlık yapıyor, konunları çiğniyor, zaten yasal sayılan kâr, işçi sömürüsünden geliyor.
Normal dönemlerde, bu ve benzeri baskılar, emekçilere hak arayanlara karşı kullanılır. Bugün patronlara, patronlar çevresindeki gazetecilere hatta siyasilere karşı kulanılması, kendi aralarındaki kavganın ne kadar şiddetli olduğunu açığa vuruyor.
Siyasilerin, temsil ettikleri sermaye kesimlerinin çıkarları için yürüttükleri savaşa, Erdoğan gibilerinin kişisel hırsları için verdikleri savaş da ekleniyor. Sonuçta kitlelere düşen, daha fazla gerginlik, daha fazla düşmanlık ve daha kötü bir yaşam.
Düşman gösterilip her kötü şeyin sebebi ilan edilenlerle birlikte emekçiler de ortamdan etkilenirken, bir tek işyerleri hiç aralıksız çalışıyor, patronların kasalarına kâr akmaya devam ediyor.
Milyonlarca emekçi, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi politikacıların sözlerine güvenip onlara oy verdi. Sonuçta aldığımız karşılık sözlerinin tam tersi oldu.
Bu düzenin politikacılarının oyalamalarına son vermenin zamanı gelmedi mi? (04.12.2015)