Siyasi ve ekonomik kriz
Başkan Dilma Rousseff ikinci dönem başkanlığına başlar başlamaz siyasi bir kriz, Brezilya’yı sarstı. Bu krizin kaynağını Petrobras oluşturuyor. Buna ek olarak Brezilya, dünyayı saran ekonomik krizden de çok etkilendi.
Brezilya’nın en büyük şirketi olan petrol şirketi Petrobras, başta Kamu İnşaat Şirketleri ile olan sözleşmelerindeki tutara % 1 veya 2 ekleme yapıyordu. Böylece oluşan para miktarı 1 milyar avroyu aşmaktaydı ve bu para, iktidardaki İşçi Partisine (PT) ve onun ortaklarının kasalarına akıyordu. Bunun karşılığında özel şirketler, devlet ihalelerinden yararlanıyordu.
Yapılan incelemeler, onlarca siyasetçi ve patronun bu yolsuzluktan yararlandığını ortaya koydu. Şu ana kadar onlarca yıla varan hapis cezaları alan siyasetçiler, daha çok ikinci dereceden. Ama onların peşi sıra birinci derecede etkili siyasetçi ve iktisatçılar var: Arasında bakanlar, eski bakanlar PT başkanları ve patronlar da var. Gündeme gelen en son kişi Meclis Başkanı E. Cunha’dır. İsviçre bankalarında gizli hesapları olduğu ve vergiden 14 milyon avro kaçırdığı söyleniyor. Hatta bazı söylentilere göre PT kurucusu ve 2003 ile 2010 yılları arasında başkanlık yapmış olan Lula da yolsuzluğa bulaşmış.
Tüm bu olaylar ekonomik sıkıntılar çerçevesinde yaşanıyor. 2014 yılına kadar Brezilya, dünyadaki ekonomik krizden fazla etkilenmemişti. İşsizlik % 5 civarında ve enflasyon düşük seviyelerde seyrediyordu ve de ihracat bayağı iyi idi. Bugün ise işsizlik, resmi rakamlara göre % 9’a tırmandı, enflasyon % 10’nun üzerine çıktı ve yerli para birimi dolara göre % 30 değer kaybetti. Bu yıl Gayri Safi Milli Hasılada (GSMH) % 3’lük gerileme söz konusu ve ülkenin temel ihracat ürünleri olan ham madde ve tarım ürünlerinin fiyatında sürekli düşüş yaşanıyor. Hükümet şimdiden, 2016’da Rio’da yapılacak olan Olimpiyat oyunlarının bütçesinde kesinti yapmaktan söz ediyor.
Bu olumsuz hava, başkanın desteğini yıpratıyor. Öyle ki ülke içindeki desteğinin % 7’ye kadar düştüğünden bahsediliyor. Ağustos sonunda, çoğunluğu küçük burjuva kitlelerinden oluşan bir milyona yakın insan sokağa dökülüp başkanın istifasını talep etti. Yürüyüşe katılanların çoğunluğu, yolsuzluklardan tepesi atan ve ekonomik sıkıntılarla boğuşan Sao Paulo’da yaşayan küçük burjuva kitlelerdi. Büyük burjuvazinin ise ne Rousseff’e ne de PT’ye yapacak eleştirisi yok, çünkü onlar burjuvazinin kârını önceki sağ iktidardan daha iyi korudu. Ancak kentlerdeki küçük burjuvazinin hoşnutsuzluğu ve tepkisi, siyasi istikrarsızlığa yol açıp burjuvazinin kârına zarar verebilir.
Başkanın görevden alınması konusunda, ana muhalefet partisi olan sağcı PSDB kendi arasında bölünmüş durumda. Aralarında eski başkan Cardosa’nın da bulunduğu bazıları, siyasi istikrarsızlık yaşanması korkusuyla 2018 seçiminin beklenmesini tercih ediyor. Rousseff’e karşı 2014’de aday olup kaybeden Aecio Neves’in de bulunduğu bazıları ise hiç zaman kaybetmeden yeniden iktidar koltuklarına gelmek istiyor.
Hükümetle birlikte olan PMDB, merkez sağ parti, artık güvenilir bir ortak değil. Bu partinin hükümette önemli bakanlıkları var ve başkan yardımcısı da bu partiden. Rousseff’in görevden alınması veya istifa etmesi durumunda başkanlık bu partiye geçecek. PMDB yönetimi, hükümete baskı yapıp emekçilere ve yoksul kitlelere karşı hükümetin bazı yeni önlemler almasını; sağlık ve eğitim bütçelerinde kısıntılar yapılmasını, erkekler için emeklilik yaşının 65’e ve kadınlar için de 60 çıkarılmasını, en düşük yaşlılık aylığının dondurulmasını (şimdi 200 avro olan bu aylık asgari ücret seviyesinde ve onunla birlikte artıyor), Petrobras’ın, Sao Paulo metrosu ve bir sürü kamu şirketinin özelleştirilmesini istiyor. Eğer hükümet bu kararları alırsa, PMDB içerisinde kendisine karşı gelenleri yeniden yanına çekebilecek. Ama diğer yandan yoksul kitleler arasında kendisine sadık kalanları da böylece kaybetmiş olacak.
İşçi sınıfı, ne kendine “sol” diyen ama her şeyden önce burjuvazinin çıkarlarını savunan ve burjuvazinin çıkarları için “reform” iddiaları ile kitlelerin haklarına saldıran bir hükümete ne de açıkça işçi sınıfına karşı daha acı reçeteleri savunan sağ muhalefete güvenebilir. İşçi sınıfı, kendi çıkarlarını savunmalı. Trotçkist, Sosyalist Birleşik Emekçiler Partisi bu konuyu gündeme getirerek 18 eylülde Sao Paulo’da 15 bin kişinin katıldığı bir yürüyüş tertipledi.
Emekçilerin hem hükümete hem sağa hem de patronlara karşı kendilerine öz bir program oluşturmaları acil bir ihtiyaç. İşçi ve komünizm düşmanı sağın yürüyüşlerine karşı PT, faşizm geliyor, “sağ yeniden geliyor!” gibi çığlıklar atmaktan başka bir şey yapmıyor. Bunun sorumlusu kimdir? LO (23.10.2015)