Kapitalist Avrupa göçmenleri kabul etmek istemiyor
Aşağıdaki yazı yazıldığı sırada, Bodrum’da iki bebeğin de öldüğü feci olay henüz yaşanmamıştı. İnsanı kahreden bu son gerçeklere rağmen, Avrupalı yöneticilerin ve de göçmenlerin ölümü göze alıp neden kaçmak istediklerinden ve de ölümlü yolculukları durdurmak için neden önlem almadıklarından hiç bahsetmeyip Suriyelilere çok iyi bakmakla övünen Türkiyeli yöneticilerin tutumlarında en küçük bir değişiklik yok. Sadece, göçmenleri engelleyecek önlemlerin ve duvarların daha da yükseltilmesi ve yaygınlaşması gündemde.
Medyanın, göçmenlerin geçtikleri ülke yetkililerinin ve insani yardım örgütlerinin aktardıklarına göre Avrupa’ya şimdiye kadar görülmemiş sayılarda göçmen akını yaşanıyor.
Geçen hafta, sadece İtalya sahillerine bir hafta içerisinde, büyük çoğunluğu Afrika ülkelerinden 4.400 göçmen hiç güvenlikli olmayan gemilerle geldi. Sadece yılbaşından bu yana 2.300 göçmen, yollarda öldü.
Şu sıralar ise on binlerce göçmen, binlerce km’lik yolu yayan yürüyerek, çocuklarıyla birlikte ve neredeyse yanlarını hiçbir şey alamadan Yunanistan ve Makedonya sınır bölgelerine ulaşabildi. Oradan da Sırbistan’a vardılar ve oradan da Macaristan’a geçip, onlara karşı örülen duvarları da aşıp Avrupa Birliği’nin Şengen ülkelerine ulaşmaya çalışıyorlar. Macar sınırını geçen göçmen sayısının, 7 bini çocuk olmak üzere, 42 bin kişi civarında olduğu aktarılıyor.
Makedonya yetkilileri, önce göçmenlerin geçişini engellemeye çalıştı ve yaratılan gerginlik ve kavgalar nedeniyle bundan vazgeçip belirli bir süre için geçmelerine göz yumdu.
Hollande ve Merkel, göçmenlerden bir felaket imişler gibi bahsederek, ağız birliği ile “Avrupa sorumluluklarını yerine getirmeli” gibi açıklamalar yaptılar. Hollande şunu söylemişti: “Bu olay bu sözü edilen aileler için büyük bir sınav ama bu aynı zamanda, onları kabul eden ülkeler için de büyük bir sınav.”
Dışişleri bakanı Fabuis ise ekonomik nedenlerle göçmen olanlara karşı sert davranmalı ve “görüşümüz ne olursa olsun” savaştan kaçıp sığınmacı olanlara karşı ise farklı davranılmalı, diyor. Bütün bu nutuklar hep aynı yönde gidiyor: Göçmenlerin gelişi, Avrupalı kitleler ve onların yaşam şartları için bir tehlike oluşturuyor.
Avrupa’daki işsizlik ve yoksulluktan göçmenler nasıl sorumlu tutulabilir? Üstelik onlar bu durumu, nasıl daha kötüye götürebilir? Kapitalistler, krizin bedelini emekçilere ödetmek, tensikatlara başvurmak, sömürüyü daha da artırmak ve Avrupa’daki kitlelerin hayat seviyelerini daha da kötüye sürüklemek için göçmenlerin önemli sayıda gelmesi hiç de beklemedi.
Bir yandan yoksul ülkelerdeki savaşlar ve yaşanan sefaletler ve diğer yandan emperyalist ülkelerde patlama noktasına gelen işsizlik ve yoksulluk, insanlık dışı olan ve her geçen gün daha da yozlaşan kapitalist düzenin farklı iki yüzünü ortaya seriyor.
Eğer Avrupa Birliği gerçekten istese, hiçbir zorluk çekmeden bu göçmenlere kucak açacak olanaklara sahip. Ama bunun tam aksini yaparak, zaten çok zor durumunda olan göçmenlerin durumunu daha da feci kılıyor. Kendi kitlelerine kemer sıkma siyasetleri dayatmakta olan Avrupa devletleri göçmenlerin durumunu fırsat bilerek, kendi kitlelerine karşı hedef göstererek onları günah keçisi olarak kullanıyor.
Avrupa’daki emekçiler bu demagojiye karşı çıkıp halklar arasında geliştirilmek istenen düşmanlık tohumlarına karşı tavır koyup, gerek Avrupa gerek göçmen kökenli emekçiler arasında, bölünmelere fırsat vermemeli. Bugün gelen göçmenlerin büyük çoğunluğu, önümüzdeki dönemde işçi sınıfına katılıp onun bir parçası haline gelecekler ve onlar da sınıfın mücadelelerine katılacaklar. LO (28.08.2015)