Sendikal örgütlülük azaldı
Çalışma bakanlığının, sendikaların durumunu gösteren verileri, işçilerin yaşadıkları sorunların üst seviyelerde olmasının bir nedenini de ifade ediyor. Çünkü sendikalı iş yeri demek, kayıtlı ve iş kanunlarının en alt düzeyde de olsa uygulandığı ya da uygulanmadığında işçinin sınırlı da olsa hakkını arayabileceği bir örgütlülüğün olması demek.
Elbette rakamlar, kağıt üstünde ve gerçeği yansıtmıyor. Örneğin 2003 yılında kayıtlı 4 milyonu aşkın çalışandan 2 milyondan fazlası sendikalı göründüğü için sendikalaşma oranı %57 civarında. Bu rakam, bu gün 12 milyonu aşkın çalışandan sadece 1 milyondan biraz fazlası sendikalı olduğu için %9’un biraz üzerine geriledi. Düşüş müthiş! 2012 yılında değiştirilen, sendikalar yasası, hedeflenen amaca ulaştı!
24 ülkenin üye olduğu OECD örgütünde Türkiye, sendikalaşma açısından son sırada. OECD, hem sendikalı hem de toplu sözleşmeden yararlanan işçileri hesap¬lıyor: Türkiye’de bu haklara sahip işçilerin oranı %4.5.
Sendikalaşmanın en düşük olduğu iş kolu; %2.5 ile en çok işçinin öldüğü inşaat. İşçi ölümlerinde geride kalmayan tersanelerde sendikalaşma oranı %7.
Bu yasanın getirdiği hak kayıplarından ikisi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Belediye şoförleri, vapur çalışanları, banka çalışanları grevde artık iş bırakabilecek. Elbette önce sendikalaşmaları gerek.
Sözde yasa, sendikal çalışmaya güvence getiriyor; sendikal gerekçeyle işten çıkarılanlara ek olarak 12 aylık brüt ücret tutarında tazminat ödenmesi gerekiyordu. Ancak bu madde, 30’dan az işçi çalıştıran iş yerlerinde geçerli değildi. Anayasa mahkemesi bu kısıtlamayı da iptal etti.
Bu haklar da diğerleri gibi çoğu zaman kağıt üstünde kalıyor. Çünkü işçilerin ne örgütlenmek ne de haklarını almak için yeterli vakitleri ve olanakları var. Patronlar, yasalar yoluyla açıktan açığa sınıf mücadelesi sürdürüyor. Onlara verilecek en iyi cevap yine sınıf mücadelesidir. (30.10.2014)