Emperyalist müdahalelerin sonuçları
Irak - Şam İslam Devleti (IŞİD) milisleri, 8 Eylül’de, başkentin kuzeyinde, Tikrit kasabasının yakınındaki Duhuliye kentine yaptıkları saldırıyla Bağdat’a doğru ilerlemesini sürdürdü. Aşırı dinci radikal İslamcı milisler tarafından Irak’ın batısında ocaktan beri başlatılan ve ülkenin ikinci büyük kenti Musul’un alınmasıyla hızlanan saldırı devam ediyor.
Özellikle iki Amerikalı gazeteciyi infaz etmelerinden sonra yaptıkları bütün barbarca uygulamalar, gazetelerin manşetlerinde yer aldı. Ancak ele geçirdikleri kentlerde aylardır terör estiriyorlar ve yüz binlerce Iraklıyı göç etmeye zorluyorlar.
Medya, savaşçıların barbarlığını dinci fanatikliğe ve onların sekterliklerine atfetti. Ancak alışılageldiği gibi gerçek göz ardı edildi: IŞİD her şeyden önce emperyalist müdahalelerin bir ürünü.
IŞİD, ilk olarak 2003’te ABD’nin Irak’a karşı ilan ettiği savaştan sonra ortaya çıktı ve işgal boyunca güçlendi. El Kaide ile ilişki içinde, farklı milislerin bir araya gelmesiyle kurulan bu aşırı dinci gurup, kendisini Şiilere karşı azınlıkta kalan Sünnilerin savunucusu olarak sunarak, gelişmeye çalıştı. % 54’ü Şii, % 22’si Sünni Müslüman Araplardan, % 24’ü de Kürtlerden oluşan bu ülkede, Hıristiyan ya da diğer farklı topluluklar kadar, Sünnilerin çoğunluğu da bir arada yaşıyorlardı.
İşgal ordularının politikası, onları daha iyi yönetmek için böldü. Böylece, ABD ve emperyalist müttefikleri, bazen bu gruplardan birine bazen diğerine dayanarak, Saddam Hüseyin dönemindeki devlet aygıtının yerine yeni bir devlet aygıtı yerleştirmek için bir çatışma, savaş durumu yarattı.
IŞİD, diğer bütün milisler gibi Saddam Hüseyin’in devlet aygıtının işgal güçlerince yıkılmasıyla ortaya çıkan boşlukta ve bunun tetiklediği iktidar mücadelesi koşullarında gelişti. Diğer milisler gibi dini ve etnik temellere dayanan bu milis, Sunni azınlığı temsil etiğini iddia ediyordu. Emperyalist orduların haksız uygulamalarının, özellikle de 2004 yılında Felluce’de yüzlerce kişinin ölmesine neden olan Amerikan bombardımanlarının yol açtığı kin ve nefreti kullandı.
Beşar Esad’a karşı başkaldırının başlangıcından 3 ay sonra, 2011 temmuzundan itibaren, Iraklı Sünni radikal İslamcı grupların Suriye’ye kaçışı, bu akımın Suriye’de gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Suriye’deki savaş, ister Suriyeli, isterse Iraklı olsun, radikal İslamcı gruplara yeni militanlar kazanmaları ve alıştırma yapmaları için bir alan sundu. Bu gruplardan bazıları, Suriye’deki El Kaide’den bağımsız olarak, Irak ve IŞİD içinde 2013 yılının nisanında bir araya geldiler.
ABD emperyalizmi, Suriye rejimini, bir barut fıçısı gibi patlamaya hazır, her zaman tehlikeli olan bu bölgede; bir ayaklanma tetiklemeden ve doğrudan müdahale etmeden, daha uysal ve itaatkar kılmak üzere zayıflatmak istiyordu. Aynı zamanda, bölgedeki müttefiklerine hareket serbestliği sağladı. Böylece Batılıların lutfuyla Körfez ülkeleri, özellikle de Katar, Sünni radikal İslamcı milislere, para ve silah sağladı. IŞİD savaşçıları, Suriye’de Esad’a karşı savaşta güçlendikten, Suriye sınırındaki Irak’ın El Anbar bölgesinde istikrarsızlık yarattıktan sonra, Ninova taşrasında ve onun da ötesinde Bağdat iktidarına saldırıya geçmeden önce Irak’a geldiler.
IŞİD bugün, yeni toprakları kendisine katarak, buralarda yaşayanları vergiye bağlayarak, petrol kaçakçılığı yaparak, bozguna uğrayan Irak ordusundan kalan silah ve malzemeleri ele geçirerek, ilerlemeye devam ediyor. Şefleri Ebu Bekir El Bağdadi, bir yandan geçtiğimiz haziranda kendisini ‘halife’, diğer yandan iki ülkeyi ayıran bir sınır ve bir de İslam devleti olan IŞİD’i ilan etti. Ve bu Sunni İslam devletinde kafa kesme, kadın taşlama, keyfi infaz, kadınların köleleştirilmesi ve en geri koşullara maruz bırakılması gibi yöntemler dayatılarak diğer bütün topluluk ve azınlıklar, bu devletin sınırları dışına atılmak isteniyor.
IŞİD’in, ABD’nin müttefikleri tarafından sağlanan olanaklarla malzeme açısından, emperyalist işgal ve 10 yıldan fazla süren savaşın da katkısıyla, politik olarak bölgede gelişmesi, ABD emperyalizminin silahının geri tepmesidir. Egemenliğini sürdürmek için hiçbir durum karşısında gerilemeyen ABD emperyalizmi, toplumun içine gömüldüğü, giderek artan barbarlığın gerçek sorumlusudur. LO (12.09.2014)